Önceki yazımızda yüz yıllık Cumhuriyet dönemi içinde farklı siyasi tercihler arasında şiddetli mücadeleler cereyan ettiğini ve şu üç siyaset anlayışının birbirleriyle çarpıştığını söylemiştik: “Devrimci milliyetçilik” (ulusalcılık), “reformcu bürokratizm” ve liberal-İslami muhafazakârlık...

Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde bir “ulusal cephe” içinde birleşen bu üç eğilim, savaş sonrasında kısa zamanda ayrışmıştır...

Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki  “Devrimci Milliyetçilik” (cumhuriyetçilik)  akımı taraftarları ile İsmet İnönü etrafında toplanan reformcu bürokratik rejim taraftarlarının birleşerek güçlenmesi karşısında  liberal ve muhafazakar/İslamcı akımlar Rauf Orbay, Kazım Karabekir gibi cumhuriyete karşı çıkan ünlü siyasetçi ve askerler etrafında toplanarak gerici bir cephe kurmuşlardır.

***

İşin ilginç tarafı cumhuriyetin ilanına kadar padişahlık ve halifelik sistemini savunan bu gruplar cumhuriyetin kısa zamanda milletçe kabul görmesi karşısında taktik değiştirerek kurdukları partiye  “Cumhuriyetçi Terakkiperver Fırka” adını vermişlerdir...

Bu parti, Şeyh Sait İsyanı sonrasında ayaklanmadan sorumlu tutularak 5 Haziran 1925'te kapatılmıştır...

Bu durum karşısında bu parti içinde yer alan unsurların çoğu Mustafa Kemal Paşa’nın yönetimindeki Halk Fırkasına katılmışlardır.

***

Bu aşamadan sonra sözü edilen akımlar arasındaki mücadele, CHP içindeki siyasi kanatların mücadelesi olarak devam etmiştir...

Bu dönemde devlet yönetimi Mustafa Kemal Paşa’nın önderlik ettiği bir “triumvira” (üçlü yönetim) olarak nitelenebilir...

Bu üçlü yönetimin lideri olan Mustafa Kemal Atatürk “Devrimci Milliyetçilik) akımını temsil eder ve yeni devletin ideolojik-siyasi çizgisini belirlerken, İnönü bürokrasi üzerindeki etkisi güçlendirmiş, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ise muhafazakâr/İslamcı dünya görüşünü savunanları etrafına toplamıştır.

***

1930’lu yılların başlarında Atatürk, çok partili rejime geçmek amacıyla arkadaşı Fethi Okyar’a kurdurduğu Serbest Parti’nin gelişmesini teşvik etmiş, ancak gerici güçlerin bu partide toplanarak parti mitinglerini ayaklanma girişimlerine çevirmesi karşısında bu deney de partinin kapatılmasıyla sona ermiştir...

1930’ların ortalarına gelindiğinde Avrupa’da Almanya, İtalya gibi tek parti ile yönetilen ülkelerde Nazi/Faşist akımların güçlenmesi ülkenin tek partisi olan CHP içinde de benzer bir eğilimin doğmasına yol açmıştır. Bu dönemde CHP Genel Sekreteri olan Recep Peker’in etrafındaki bir grup, CHP’yi faşist partileri örnek alarak yeniden organize etme çabalarına girişmiş, ancak bu proje Atatürk’ün gösterdiği şiddetli tepki sonucu geri çekilmek zorunda kalmıştır...

Aynı dönemde Başbakan olarak devlet bürokrasisini şekillendiren İsmet İnönü, bir yandan “Devletçi sol” eğilimli “Kadro” dergisini çıkaran Şevket Süreyya Aydemir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimleri himayesi altına alırken diğer taraftan Rece Peker etrafında toplanan faşist eğilimli parti bürokrasisini kendine bağlamış; böylece bürokrasi ve parti içinde  faşist eğilimli gruplar ile “eski komünist ve devletçi/reformcu akımları kendi etrafında birleştirerek güç toplamaya çalışmıştır.

***

1937 yılında Atatürk, İnönü’nün Fevzi Çakmak ile ittifak halinde kendisini Çankaya’da tecrit etmesi karşısında ani bir kararla İnönü’yü başbakanlıktan almış, yerine liberal eğilimli Celal Bayar’ı getirerek İnönü’nün etrafında toplanan kadroları dağıtmıştır...

Ne var ki bu dönemde Atatürk’ün sağlığı hızla bozulmuş, bu durumda Atatürk sonrasında kimin cumhurbaşkanlığına geleceği sorunu öne çıkmıştır...

Celal Bayar, Atatürk’ün hastalığının ölümcül olduğunun anlaşıldığı ve Dolmabahçe sarayında tedavi altına alındığı dönemde Cumhurbaşkanlığı konusunda en büyük rakibi olan İnönü’ye karşı Fevzi Çakmak’ın desteğini kazanmak amacıyla onun hazırladığı “İkinci Dersim Harekatı” planına destek vermiştir. Ancak bu yakınlaşma girişimi fiilen ordunun tek yöneticisi olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın Osmanlı’nın son Harbiye Nazırı olarak görev yaptığı dönemde yardımcılığını yapan İsmet İnönü’yü tercih etmesini engelleyememiştir. Böylece “yeni rejim”de Mareşal Fevzi Çakmak ordu üzerindeki nüfuzunu korurken, İnönü, hem Cumhurbaşkanı hem de “Ebedi Şef” unvanıyla devlet yönetiminin başına geçmiştir.

(Devam edecek)