Önceki yazımızda Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in ilk dönemleri arasında etkili bir düşünür olarak öne çıkan Yusuf Akçura’nın II. Meşrutiyet öncesinde yazdığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı broşürden söz etmiştik. Bu broşürde sözü edilen siyasetler şunlardı: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Milliyetçilik...
Bu üç “tarz-ı siyaset”, Abdülhamid yönetiminden Cumhuriyetin kurulmasına kadar olan değişik zamanlarda uygulamaya konulmuştu. Abdülhamid’in “Osmanlıcılık ve Panislamizmi”ni II. Meşrutiyet’in son yıllarında uygulanmaya çalışılan “Pantürkizm ve Panislamizm karışımı” siyaset izlemiş, sonunda “milliyetçilik” seçeneği öne çıkmıştı; Ulusal Kurtuluş Savaşımızı zafere ulaştıran Mustafa Kemal Paşa ise Cumhuriyeti kurarak son sözü söylemişti...
Ne var ki, Cumhuriyet dönemi içinde de farklı siyasi tercihler arasında mücadeleler yaşanmaya devam edilmiş ve şu üç siyaset anlayışı birbirleriyle çarpışmıştır: “Devrimci milliyetçilik” (ulusalcılık), “reformcu bürokratizm” ve liberal-İslami muhafazakârlık.
***
“Devrimci milliyetçilik” dönemi, Cumhuriyet öncesinde 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla başlamıştır. Bu olay, Türkiye devrim tarihinin devrimci (inkılapçı) dönüşümlerinin en önemlilerinden biridir.
Bunun ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulması gelmiş, bunu da 3 Mart 1924’te çıkarılan üç yasa ile halifeliğin yanı sıra ikili hukuk ve ikili eğitim sisteminin kaldırılması izlemiştir. Böylece dinin siyasette araç olarak kullanılması yasaklanmış, Şeriye ve Evkaf Bakanlığı, Şeyhülislamlık, şeri mahkemeler kapatılmış, devlet sisteminde laikliğin, eğitim sisteminde bilimsel düşüncenin önü açılmıştır...
Bu atılımlar Cumhuriyetin niteliğini belirlemiş, yeni cumhuriyetin teokratik ve aristokratik bir yönetimin örtüsü değil, ümmetten millete geçişin aracı olacağını göstermiştir.
***
Elbette bu değişim sancısız olmamıştır...
Bilindiği gibi Cumhuriyet öncesinde Ulusal Kurtuluş Savaşına önderlik eden paşalar arasında yeni rejimin niteliği konusunda yoğun tartışmalar yaşanmış, bu tartışmalar sonucunda Büyük Millet Meclisi çeşitli gruplara bölünmüştür...
O dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşı olan Ali Fuat Paşa’ya (Cebesoy) göre “Birinci grubu” inkılapçılar (devrimciler) ve ıslahatçılar (reformcular) oluşturmuştur Mustafa Kemal Paşa tarafından yönetilen bu grupta Heyet-i İcraiye ve taraftarları yer almaktadır. Kurtuluş savaşı sonrasında Mustafa Kemal Paşa tarafından planlanan ve cumhuriyetin niteliklerini belirleyen atılımlar bu grup ve onun devamı olan Halk Fırkası’nın desteğiyle gerçekleştirilmiştir...
İkinci grup “muhafazakâr milliciler”den oluşmuştur. Bu grubun amacı kurtuluş savaşı sonrasında meşruti saltanatı ve hilafeti korumaktır. Rauf Orbay, Kazım Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa gibi eski İttihatçı askerler tarafından yönetilen bu grubun Meclis’teki temsilcileri Trabzon mebusu Hüseyin Avni Bey ve arkadaşları ile Erzurum Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin önde gelen üyeleridir. Bu grup ulusal kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın siyasete karışmasını eleştirerek onu salt bir askeri komutan olarak kalmaya zorlamıştır. Kazım Karabekir Paşa’nın bu amaçla kendisine yazdığı bir mektup üzerine Mustafa Kemal Paşa, Müdafaa-i Hukuk grubunun başında olmasının gerekçesini şöyle izah etmiştir:
“İcrai bir reis için bir ekseriyet fırkasının mensubu bulunmak elzemdir. Buna nazaran mufassal (kapsamlı) bir programla ortaya atılmış siyasi bir fırkanın da reisi olabilir. Bütün hüviyetimle karışmış bulunduğum cemiyetten ayrılmaklığıma imkân olmadığı gibi o cemiyetin mevlûdu (ayrılmaz parçası) olan grup dâhilinde bulunmaklığım da zaruridir.”
Bu grup, 11 Eylül 1923’te, yani cumhuriyetin ilan edilmesinden kısa bir süre önce, Halk Fırkası adıyla partileşmiştir...
Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından 17 Kasım 1924’te Halk Fırkasına karşı Meclis’teki muhalefet gruplarının tümünün desteğiyle Rauf Orbay’ın önderliğinde “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” kurulmuştur. Cumhuriyete karşı çıkan ancak engelleyemeyenlerin partilerinin adında “Cumhuriyet” ibaresini kullanmış olmaları, bu idare şeklinin toplum tarafından çok kısa bir zamanda ne kadar büyük bir kabul gördüğünün işaretidir.
(Devam edecek)