Koronavirüs salgınının ortaya çıkışının üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçti...
O günden bugüne virüse karşı mücadelede önemli adımlar atıldı...
Örneğin yedi farklı aşı geliştirildi: Sinovac, Sinopharm, Biontech, Astra-Zeneca, Johnson&Johnson, Moderna ve Sputnik V... Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bir çok ülkede aşı geliştirme çabaları III. faza kadar geldiğinden yeni markaların piyasaya çıkması gün meselesi...
Ne var ki, aşılar beklendiği gibi salgının sonunu getirmedi.
***
Bu durumun üç temel nedeni var:
Birincisi ve en önemlisi, virüsün aşı engelinden kurtulma amacıyla sık sık mutasyon geçirmesi...
Canlı olup olmadığı bile tartışılan küçücük bir nükleik asit parçacığının önüne çıkan engelleri aşabilmek için 'kılık değiştirmesi', giderek çok karmaşık bir organizma olan insan vücudunu iflas ettirebilmesi ilk bakışta 'akıllara zarar' bir olay gibi gelebilir...
Ne var ki doğada evrim sürecini harekete geçirerek bizim gibi karmaşık organizmaların yaratılmasına yol açan şey de zaten bu süreç.
***
Onun için bu olaya doğanın 'virütik aklı' ile doğanın aklının farklı bir türü olan 'insan aklı' arasındaki mücadele diyelim ve ikinci nedene geçelim...
İkinci neden, aşıların üretiminde farklı tekniklerin kullanılması ve aşı üreten şirketlerin kendi teknolojilerini 'en etkin teknoloji' olarak sunması...
Aşı şirketlerinin arkasında farklı devletler olduğu için bu rekabet doğal olarak 'uluslararası' rekabete dönüşüyor. Bu durum da ister istemez 'bilgi kirliliği'ne yol açıyor...
Bu bilgi kirliliği.'aşı karşıtlığı' akımının güçlenmesinin en önemli nedenlerinden biri.
***
Üçüncü neden ise yoksul ülkelerin aşılara erişiminde yaşanan güçlükler...
Halihazırda salgına karşı bir ilaç geliştirilemediğinden aşılar salgına karşı en etkin silah olmaya devam ediyor; ancak onlar da para kazanmayı amaçlayan bazı şirketler tarafından üretiliyor...
Bu durumda 'parayı veren düdüğü çalıyor', parası ya da kredisi yetersiz olan ülkeler ise aşıya uzaktan bakıyor.
***
Salgına karşı mücadeleye sekte vuran bu etkenlerin en önemlisi hiç kuşkusuz 'mutasyon'...
Ancak mutasyon olasılığını güçlendiren faktörlerin başında yetersiz aşılanma ve yetersiz korunma geliyor...
Bir benzetme yaparsak: Aşılama sürecinin ağır aksak ve eşitsiz bir şekilde gelişmesi virüsün mutasyona uğraması için gerekli olan 'korunmasız kitle havuzunu' sağlıyor; bu durum da 'yumurta mı tavuktan yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar' benzeri çözülmesi güç bir ikilem yaratıyor!..
Toparlarsak, aşıya erişim küresel çapta kolaylaştırılarak dünya nüfusunun büyük bir bölümü aşılanmadıkça, şirketler ve devletler arası rekabetin yol açtığı bilgi kirliliği önlenmedikçe, yeni mutasyonlar ve yeni aşılar arasında bitmez tükenmez mücadelenin devam edip gideceği görülüyor.
***
21 Eylül'de başlayıp 30 Eylül'de sona erecek olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun gündemindeki en önemli konulardan birini bu sorun oluşturacak...
ABD Başkanı Joe Biden'ın konuşmasının ağırlığını bu konuya ayırması bekleniyor...
Ancak yukarıda belirttiğimiz nedenlerden ötürü Çin ve Rusya başta olmak üzere diğer ülke temsilcilerinin de aynı konu üzerinde yoğunlaşması ve sonuçta genel kurulun bir 'propaganda savaşına' dönüşmesi sürpriz olmayacak.
***
Nitekim...
Biden, Ağustos ayının başında Amerika'nın pandemiden en fazla zarar gören 65 ülkeye 110 milyon dozdan fazla Corona virüsü aşısı gönderdiğini açıklamış ve bu rakamın 'Çin ve Rusya dahil aşı bağışı yapan diğer 24 ülkenin yaptığı bağıştan daha fazla' olmasıyla övünmüştü...
Ancak, 110 milyon doz aşı aşağı yukarı 50 milyon insanın iki doz aşı yaptırmasına karşılık geliyor; dünya nüfusu ise yaklaşık 8 milyar!..
***
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Şubat ayında '10 ülke dünyadaki koronavirüs aşılarının yüzde 75'ini alırken 130 ülkeye bir doz aşı bile gitmedi' diyerek aşı adaletsizliğine tepki göstermiş ve 'inanılmaz derecede dengesiz ve adaletsiz' olarak nitelediği bu durumun düzeltilmesi için küresel eylem çağrısında bulunmuştu...
Şimdiye kadar yapılan aşı bağışları sözü edilen 'dengesiz ve adaletsiz' durumu düzeltebilmiş değil...
Bundan sonra düzeltebileceği de kuşkulu!