Bir akşam kitap okuyordum. Televizyon da açık. Tiyatro oyuncusu Altan Gördüm ile söyleşiyordu Aslı Şafak. Kitaba dikkat kesildiğim için, tam da kendimi verememiştim programa. Yarım kulakla dinliyordum. Bir sözü dikkatimi çekti ve not aldım hemen…
Ne mi?
'En önemli enstrümanımız gözler…'
O bunu tiyatro sanatıyla uğraşanlar, sahnede değişik roller canlandıranlar için söylüyordu ama ben daha da geniş düşündüm sözün anlamını.
Herkes için öyle değil mi?
Günlük yaşam içindeki en önemli enstrümanımız değil mi gözlerimiz?
Öyle.!
Ama tiyatro oyuncuları için bu çok daha önem kazanıyor elbette…
***
O an okumakta olduğum kitap mı?
İbrahim Demirel'in portrelerinden oluşan 'Sinemamızın 200 Yüzü' (*).
Önder Şenyapılı'nın da yazıları ve gazete, dergi yazılarından, söyleşilerden yaptığı derlemeler vardı kitapta.
Her gün birkaç tanesini okuyordum, günlük yaşamımın bir rengi gibi…
O tiyatro oyuncusunun sözleri daha belleğimde taptazeyken, bir usta oyuncumuzun şu sözü çıkıverdi karşıma:
'…hala boş bakanlar var. Adam patlıcana da, sevgilisine de aynı bakıyor. Bir poz öğrenmişler, hep aynı raconu kesiyorlar.'
Altını çizdim bu sözlerin de…
Televizyon ekranından dinlediğim Altan Gördüm'ün sözlerinin altını çizdiğim gibi…
***
Sözlerinin altını çizdiğim usta oyuncumuz mu?
'Domates güzeli' olarak tanınan Ayşen Gruda.
Usta bir oyuncuydu. Sahnelerin hakkını verenlerden…
Rolünün hakkını vermeyenlere karşı da sözünü sakınmazmış.
Onlar için söylüyor zaten bu sözleri de…
***
Ayşen Gruda deneyimli bir tiyatro sanatçısıydı. 16 yıl sahnelerdeydi de, bilmiyordu az sayıdaki tiyatroseverden başka kimse…
Sonra bir gecede adeta bütün Türkiye onu tanıyıverdi 'Domates güzeli' olarak…
Yıl 1977.
Tek kanallı, siyah beyaz televizyonda bir eğlence programı. Şarkılar, türküler söyleniyor. Arada ise skeçler var… Kısa, güldürücü oyunlar yani…
İşte onlardan birisinde Nahide Şerbet yarışmaya katılıyor ve 'Domates Güzeli' seçiliyor. Nahide Şerbet'i canlandıransa Ayşen Gruda.
Bu kısa oyundur ki, ömrünce anılacağı bir nitelemeyi takıyor adının önüne:
'Domates güzeli'.
Otuz dokuz yıl sonra Hakan Gence 'Domates Güzeli tacını kime devredersiniz?' diye sorduğunda verdiği yanıt mı?
'Hiç kimseye. Çünkü o nev-i şahsına münhasır bir şey. Zaten hepimizin evinde 'tatlısu kurnazı' bir domates güzeli vardır.'
***
Gruda'nın tiyatro sahnelerinden sonra beyaz camdaki başarısı, Yeşilçam'ın renkli simalarından biri haline de getirdi onu. Sinemamızın klasiklerin olan 'Hababam Sınıfı'nda, 'Çöpçüler Kralı'nda ve benzer filmlerde çıktı seyirci karşısına…
Şener Şen'le, Kemal Sunal'la, Halit Akçetepe'yle, İlyas Salman'la…
Adile Naşit'le birlikte Ertem Eğilmez filmlerinin vazgeçilmezi oldu.
Bir döneme damga vurdular…
Neredeyse kırk yıldır güldük onlarla…
Yalnızca gülmedik, hem hüzünlendik, hem güldük…
Kendimizi bulduk o film sahnelerinde…
Bizden biriydi canlandırdığı karakterlerle…
Yaşamı da öyle… Ekmeği hazır bulmuşlardan değil…
Babası bir kara tren makinisti…
Daha lise öğrencisiyken yaşadı onu kaybetmenin acısını.
Dahası, ailenin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle, bu ölümün ardından okulu bırakmak zorunda kaldı. Çalışması gerekiyordu çünkü…
Bir yerlerden nemalananlar gibi değil…
Bizim gibi…
***
Komedi yeteneği ise doğuştan…
Yeşilköy'deki evlerinde Ermeni komşularının taklidini yaparken keşfetmiş ailesi bu yeteneği...
Ve 1962 yılında başlamış sahne tozu yutmaya…
Tevfik Bilge'nin turne tiyatrosunda…
'Kongre Eğleniyor' adlı vodvilde, bir hizmetçi rolünde…
Bakar mısınız?
İlk rolü bile seçilmiş, bir ömrün oluşturacağı portreye göre biçilmiş bir giysi sanki…
Sonra Ankara Meydan Sahnesi…
Oyuncu ve şair Yılmaz Gruda ile karşılaştırmış onu bu sahne. Uzun süren bir evlilik… Sonra ayrılsalar da… Üstelik Gruda soyadından vazgeçmez hiç!
***
Ayşen Gruda…
'Domates güzeli'miz…
Gülümseyişimizden de, hüznümüzden de bir şeyler eksilttin gidişinle…
'Biz'den bir şeyler…
Hem de 'biz'den bir şeyler'e en çok gereksinmemiz olan bir zamanda…
__________________
(*) Önder Şenyapılı, 'İbrahim Demirel'in objektifinden Sinemamızın 200 Yüzü', Akılçelen Kitaplar, Birinci Basım: 2017, Ankara.