Cumhuriyet döneminin bilge şairlerinden Melih Cevdet Anday'ın 'Olsun Da Gör' şiirini bilir misiniz?

Şöyle der şair:

'O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör / Seyreyle gülü bülbülü / Çifter çifter aylar gökyüzünde / Her gece ayın on dördü // Kuşlar geçecek damların üstünden / Kuşlar konacak dallara / Kanat seslerini duyup uyanırlarsa / Gene kuşlarla uyusun çocuklar / Olanı biteni anlatma.'

Dizelere yansıyan dünyanın, yaşamın güzelliğini görüyor musunuz?

Gerçek değil elbette… Bir düş bu!

Demir çağının beyliğinin bittiği, yeryüzünde korkusuz yaşamanın başladığı yeni bir günün düşü.

Şairin düşü…

Yalnızca şairin mi?

Bu düşü paylaşan binler, on binler, yüz binler, milyonlar var…

Var da…

Şairin 'Yazık olur yarı kalırsa' dediği düş, gerçek olmuyor bir türlü.

'Demir çağının beyliği' sürüyor yine de…

***

Melih Cevdet, bunu da biliyordu elbette. Ondandır, bu özlemin son ozanı olma dileği:

'Ah günüm yetse görmeye seni / Seni övmeye gücüm yetse / Barış çağı altın çağ / Son ozanı ben olayım bu özlemin / Bu özlem bitse.'

***

Ankara'mızın, Türkiye'mizin dünyaya bir armağanı olan Fazıl Say'ın bedeni piyanonun bir parçasına dönüşmüş ve elleri tuşlar üzerinde dolaşırken…

Yüzlerce yıllık zeytin ağaçları, hayıtlar, yemyeşil yapraklar, sincaplar, böcekler, karıncalar, ketenkeleler…

Mavi gökyüzü, nazlı nazlı salınan bembeyaz bulutlar…

Dağı taşı, düzlükleri, yamaçları doldurmuş on binlerce insan, o ağaçlarla, kuşlarla, bulutlarla birlikte, aynı düşün gerçekleşmesi özleminde buluşarak piyanodan yayılan ezgileri dinlerken…

Kesilmiş ağaçların, iş makinalarının acımasız bıçaklarıyla traşlanmış toprakta oradan oraya savrulmuş kök damarları da dinliyordu…

Hüzünle, kederle, acıyla…

Ama umutla…

O ezgiler umut pompalıyordu çünkü o damarlara…

O, her türlü engelleme girişimine karşın akın akın Kirazlı'ya gelen, sıcağın altında kilometrelerce yürümeyi göze alarak ezgilerin çağrısına koşan on binlerce insanın yüreği, umut pompalıyordu o kesik damarlara.

Kaz Dağları'nın üstünün 'altın'dan daha değerli olduğunu söylüyordu her şey.

Piyano, ağaçlar, sincaplar, kuşlar, bulutlar ve on binlerce insan…

…Ve ille de on binlerce ağacın miyonlarca kesik damarı.

Bu güzelim yeryüzünü çoraklaştırmadan, hep beraber, barışçıl bir yaşam sürebiliriz, sürmeliyiz diyorlardı.

Melih Cevdet'in dizelerini anımsadım ben de…

'Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör / Seyreyle gülü bülbülü / Çifter çifter aylar gökyüzünde / Her gece ayın on dördü // Kuşlar geçecek damların üstünden / Kuşlar konacak dallara / Kanat seslerini duyup uyanırlarsa / Gene kuşlarla uyusun çocuklar'.

***

Birer ozandı işte, bu özlemi duyarak orada buluşanlar… Kuşlar da, bulutlar da, kesik damarları da ağaçların.

Ezgilerle bütünleşerek, o ezgilerle çarpan kocaman bir yürek olarak…

Diyorlardı ki:

'Son ozanı biz olalım bu özlemin!'