Önceki yazımızda, ABD’nin yeniden iktidara gelmeye hazırlanan eski başkanı Trump’ın Üçüncü Dünya Savaşının başlamasının çok yakın olduğu ve bunu ancak kendisinin önleyebileceği şeklindeki sözlerini yorumlamış... 
Soğuk savaş sırasında sömürge ülkeler siyasal bağımsızlıklarını kazanırken Sovyetler Birliğindeki bürokratik sistem ve onun egemenliğindeki Doğu Blokunun da parçalanıp dağıldığını...
Çin’in siyasal sistemini korumakla birlikte kapitalist dünya ekonomisi içindeki yerini aldığını... Böylece “tek kutuplu” bir sistemin ortaya çıktığını, ancak bu sistemin daha en başından parçalanmasına yol açacak tohumları kendi içinde taşıdığını söylemiştik.
***
“Tek kutuplu dünya sistemi”, başlangıçta bir çok insana çok uzun süre devam edecek bir istikrar dönemi gibi görünmüştü...
Bu dönem tıpkı Roma’nın bir dönem kurduğu ve neredeyse bin yıl süren bir imparatorluğa benzetilmiş, bu düzende artık klasik savaşlara yer olmayacağı için “tarihin sonu”nun geldiği iddia edilmişti...
Ancak bu hayaller çok çabuk yerini gerçeklere bırakmak zorunda kaldı.
***
ABD’nin egemen olduğu sistem kapitalist bir sistemdi ve halen öyledir...
Küresel kapitalizmin temel kurallarından biri “eşitsiz gelişme”dir...
Yani, bir dönem ileri gitmiş bir ülke bir süre sonra avantajlarını yitirirken duruma daha iyi intibak eden ve fırsatları değerlendiren bir başka ülke “hegemon” devletin yerini alabilir. Bu yer değiştirme, genellikle büyük savaşlar sonucu gerçekleşir.
***
Birbirinin devamı sayılabilecek Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, esas olarak sömürgecilik yarışına daha geç giren ancak gelişme hızı itibariyle dönemin “hegemon” devletleri olan İngiltere ve Fransa’nın önüne geçen Almanya’nın sömürgecilik “pastasından” aldığı payı büyütme kavgasından çıkmıştı...
Şimdi tartışma konusu olan Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi de ABD’nin küresel hegemonyasına meydan okuyan Rusya ve Çin’in küresel ekonomi üzerinde ABD’nin kurduğu tekele meydan okumalarından kaynaklanmaktadır...
Bu süreç, “tek kutuplu dünyanın çok kutuplu hale gelmesi” olarak adlandırılmaktadır.
***
Tüm küresel ekonomik veriler, ABD’nin gelişme hızının yavaşladığını, buna karşılık Çin’in ABD’nin çok üzerinde olan gelişme hızını sürdürdüğünü ve ABD hegemonyasını sarstığını göstermektedir...
Küresel egemenliğini kaybetmekte olan ABD’nin içinde bu durum nedeniyle iki ana akım ortaya çıkmış bulunmaktadır...
Bunlardan biri Trump’ın başını çektiği akımdır. Bu akım, ABD’nin önümüzdeki süreçte tüm siyasi ve ekonomik çabalarını Çin ile rekabete odaklaması gerektiğini öne sürmekte, bunun için Sovyetler Birliği ile mücadele döneminden kalan “Rusya düşmanlığı”nın ikinci plana atılmasını, hatta Çin’e karşı Rusya ile taktik bir ittifak kurulmasını savunmaktadır...
Diğer akım ise Biden’ın “gölge liderliği” arkasında toplanmış ve savaşa odaklanmış olan “askeri sınai kompleks” olarak adlandırılan yapıya dayanmaktadır. Esas olarak Pentagon-savaş sanayisi ve güvenlik örgütlerinin oluşturduğu bu yapı, geleneksel Rusya düşmanlığına odaklanmış olarak NATO’yu genişletip güçlendirerek küresel bir askeri örgüte dönüştürme ve “vekalet” savaşlarıyla, o da yetmezse nükleer silahlara başvurarak Rusya ve ardından Çin’e boyun eğdirme politikasını uygulamaya çalışmaktadır.
***
İşte Trump’a “Üçüncü Dünya Savaşına çok yakınız; bunu ancak ben önleyebilirim” dedirten bu siyasi tablodur...
Gerçekten de dünyadaki son çatışmalara bakıldığında Ukrayna’da başlayan ve Gazze savaşıyla Ortadoğu’ya yayılan çatışmaların ana hedefinin başta Rusya, daha sonra onunla birlikte hareket eden Çin ve İran gibi ülkelerin gelişme ve yayılma sürecini silah kullanarak durdurma çabası olduğu görülür...
Trump’ın savunduğu politika ise ABD’nin küresel yayılma yerine iç cephesini güçlendirmeyi, NATO’yu ve Ukrayna savaşının finanse etme görevini Avrupa ülkelerine yıkmayı ve Çin ile “ticaret savaşına” odaklanmayı önermektedir. Trump’ın “Üçüncü dünya savaşını ben durdururum” demesinin sebebi budur.
***
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında esas olarak devletler yanlarına sömürgeleştirdikleri halklardan oluşan askeri birlikleri de alarak kendi güçleriyle savaşmışlardı. Bunun sonucunda her iki dünya savaşı sonunda “galip ülkeler” de dahil olmak üzere tüm savaşan taraflar genel savaş yıkım ve yorgunluğundan nasiplerini almışlardı...
Örneğin İngiltere, Birinci Dünya Savaşından sonra yeni bir savaşa karşı yükselen iç muhalefet nedeniyle Türkiye’nin ulusal kurtuluş savaşına doğrudan müdahale edemediği için bu işi savaşa sonradan katılan ve iç kamuoyu genişleme konusunda iştahlı olan Yunanistan’a havale etmiş, o da ulusal kurtuluş mücadelesini bastırmayı başaramamıştı... 
İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere aynı nedenden ötürü Hindistan’ı sömürge olarak elinde tutamamış, Fransa “Çin Hindi” ve Kuzey Afrika’da gelişen ulusal kurtuluş savaşlarına karşı yeterli gücü seferber edememişti...
Buna karşılık, İkinci Dünya Savaşına askeri olarak katılmakla birlikte ülkesi istila görmeyen, aksine savaşın yarattığı imkânlarla başta savunma sanayii olmak üzere ekonomisini güçlendiren ABD, “yeni sömürgeci” yöntemlerle siyasi bağımsızlıklarını kazanmış ülkeleri askeri ve ekonomik hegemonyası altına alarak Batı dünyasının “egemen gücü” haline gelmeyi başarmıştı.
***
Soğuk savaş esas olarak iki blokun sömürgeler üzerinden yürüttüğü bir savaş olmuştu. Bu savaşta “sosyalist blok” sömürge ülkelerin ulusal kurtuluş hareketlerini desteklerken, sömürgeci ülkeler statükoyu korumaya çalışmışlar ama başarılı olamamışlardı...
Ne var ki, Sovyetler Birliği ve Çin’in sömürgelerin kurtuluş savaşlarına verdikleri askeri ve ekonomik destek onların ekonomik gelişmelerini yavaşlatmıştı. Siyasi gerekçelerle “Doğu Bloku”nun ekonomik olarak desteklenmesi de Sovyetler Birliği açısından ekonomik bir yük yaratmıştı...
Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun bizzat ülkeyi yöneten bürokratik parti ve elitler tarafından lağvedilmesinin esas nedeni buydu. Ancak yönetici elit bu süreci uygun bir biçimde yönetmeyi başaramamış, bunun sonucunda Doğu Bloku ülkeleri Batı blokuna bağlanırken Sovyet Rusya bir dönem (Yeltsin döneminde) ABD’nin hegemonyası altına girmekten kurtulamamıştı...
“Tek kutuplu dünya” böyle oluşmuştu!
(Devam edecek)