Çok eski zamanlarda, insanlar ile tanrıların yollarının sık sık kesiştiği bir çağda, deniz tanrıçası Thetis ile ölümlü kral Peleus’un bir oğlu olur. Çocuğun adı Aşil konur.

Thetis, oğlunun ölümlü dünyada kırılgan olacağını bilir ve onu korumak için bir plan yapar. Onu, yeraltı dünyasına akan ve ölümsüzlük bahşettiğine inanılan Styx Nehri’ne götürür. Küçük Aşil’i nehrin sularına batırır. Nehrin soğuk ve sihirli suları, çocuğun bedenini sarmalar ve ona neredeyse tanrısal bir güç kazandırır.

Ama bir ayrıntı vardır: Thetis, oğlunu nehre daldırırken topuğundan sıkıca tutmuştur. İşte o küçük kısım sudan mahrum kalır. Aşil artık her yerinden yenilmezdir, ama topuğu onun tek zayıf noktası olmuştur.

Yıllar geçer, Aşil büyür, korkusuz bir savaşçıya dönüşür. Ünü Yunan topraklarını aşar, adı cesaretle anılır. Sonunda kader onu Truva Savaşı’na götürür. Orada tanrılara bile meydan okurcasına savaşır, düşmanlarını birer birer alt eder. Herkes onun yenilmez olduğuna inanır.

Ama kader, en güçlülerin bile zayıf yanlarını unutmaz. Truva prensi Paris, Apollon’un da yardımıyla yayı gerer ve oku fırlatır. Ok, Aşil’in bedeninde tek savunmasız noktaya, topuğuna isabet eder. Aşil yere yığılır ve savaş meydanında hayatını kaybeder.

O günden sonra, dünyanın en güçlü savaşçısının hikâyesi, insanların dillerinde şu öğütle yaşar:

Her kahramanın bir Aşil topuğu vardır.