Doğumdan ölüme, hep bizimle olan mavi gökyüzüne dalıp gittiğiniz oluyor mu bazen? Derinlikleri içinde yitip, uzaklarda bir duman gibi duran bulutları, onların devinimini, biribirlerine sarılıp dans etmelerini izliyor musunuz?
Kimi zaman usul usul kımıldarlar oldukları yerde, kimi zaman da uzun bir yürüyüşe çıkmışlardır sanki... Bulutlara dalıp, bulutların ardını düşündüğünüz, bu sonsuzluk düşünden kendinize dönüp, yaşamınızı, yaşadıklarınızı, dostlarınızla, sevdiklerinizle paylaştıklarınızı ya da paylaşamadıklarınızı gözlerinizin önüne getirip, bütünüyle yaşamın anlamı üzerinde düşüncelere daldığınız olmaz mı?
Gökyüzü her ne kadar bazen karanlık ve boğucu olsa da, genel olarak mavidir. Mavi bir güzellik, derinlik, sonsuzluktur gökyüzü…
Bundandır genç bir şairin Cebeci'nin isli, sisli, iç karartıcı (Şairin yaşadığı yıllarda, 1970'lerin başında öyleydi!) göğüne bakarak da olsa şu dizeleri kurması:
'Göğü kucaklayıp getirdim sana / Kokla açılırsın'.
Şair, hapishanedeki bir insana ziyarete gidişini anlatır bu dizelerle. Gökyüzüne en çok özlem duyana, duyanlara ziyarete giderken, göğü kucaklayıp götürür…
***
Bu dizeler yazıldıktan kısa bir süre sonra, dizeleri yazan genç şair öldü…
Daha doğrusu, öldürüldü… Karanlık bir ölüm 'hikayesi'…
Ama…
Bu dizelerin yazılmasının üzerinden yaklaşık 15 yıl geçmişti…
Yine Cebeci'de…
Yine aynı kirli gökyüzü altında...
Gökyüzünü mavi düşleyenlerden genç bir insan.
Suat Çelebi.
Onun bir kez basılmış ve artık unutulmuş kitabını şiirseverlerle buluşturmanın peşine düştü.
Ailesini buldu. İzin aldı. Yayımladı.
Artık Arkadaş'ın kitabı yeniden kitapçılardaydı…
Kitapçı raflarında bir kitap adı daha vardı:
'Sevdadır'.
Yepyeni bir serüvenin başlangıcıydı bu…
Zaten 'sevda', böyle bir şey değil mi?
***
Yepyeni…
Evet…
Çünkü Suat, bununla yetinmedi.
Öğrenciliği bitmişti.
Cebeci bir anı olmuştu onun için.
İzmir'de göreve başladı.
Avukattı artık.
Ama…
'Sevdadır', bir sevdaydı onun için…
Bir de yarışma düzenledi Arkadaş'ın adına…
'Bir iki kez düzenlenir, biter sonra' denilenlerden olmadı o yarışma…
Bu yıl 24'üncüsü yapıldı.
Hem de, Arkadaş'ın gökyüzünü kucaklayıp götürdüğü insanlardan Deniz Gezmiş'in, Hüseyin İnan'ın, Yusuf Arslan'ın ölüm yıldönümüne girilecek gecenin başlangıcında verildi ödüller…
Yarışma bu yıl 'Bir Şiiri İnceleme' üzerineydi.
'Ece Ayhan'ın 'Melankolya Çiçeği' Adlı Şiirine Metin Dilbilimsel Yaklaşım' adlı çalışmasıyla Kaan Tanyeri ve 'Nazım Hikmet, 'Saman Sarısı ve Modernizm' adlı çalışmasıyla Rojhat Turgut ödüle değer bulundu.
Yayımlanmaya değer görülen ürünler de var:
Hüseyin Akcan, Cihan Camcı, İlhan Sami Çomak ve Ali Selçuk'un çalışmaları…
***
Ödül töreninde, hapishanede olduğu için törene gelemeyen bir yazarın kız kardeşi, onun adına ödülü alırken kardeşinin iletisini (faks mesajı dedi) okudu… Yüreğim ezildi:
'Onun yaşına gelmeden içeri girdim… Onun yaşı kadar içeride kaldım…'
Onun yaşı mı?
Arkadaş Z., 25 yaşında ölmüştü…
Öldürülmüştü yani…
***
O gün Deniz'in, Hüseyin'in, Yusuf'un idam sehpasına gönderilidği gecenin yıldönümünde, onlara gökyüzü taşıyan Arkadaş'ın ödül töreninde, nice şair, yazar el salladılar gökyüzüne…
Her biri birer Arkadaş olarak… Selamlaştılar Arkadaş'ça…
Altay Ömer Erdoğan, Bekir Yurdakul, Cem Uzungüneş, Gökhan Arslan, Mehmet Sarsmaz, Hülya Deniz Ünal, Hüseyin Ferhad, Ömür Özçetin, Arkadaş'ın o yıllarda arkadaşı da olan Sina Akyol, Tataryen Lokman…
Arkadaş'ça merhabalaştılar…
Gökyüzü'nün alabildiğine karartılmaya çalışıldığı bugünlerde, o karartmaya inat, gökyüzü de katıldı o merhabaya…
Arkadaş'ça…
'Arkadaş'ça merhaba!' dedi herkes birbirine…
Gökyüzü de…