Yurtdışına işçi göçünden söz edilince hemen Almanya gelir usumuza. Öncelikle orası… En çok işçi göçü Almanya'ya olmuştu çünkü… Başka ülkelere de göç verdik oysa…

Bunlardan birisidir Hollanda…

Hollanda'ya çalışmaya giden, 4 yıl çalıştıktan sonra yeniden Türkiye'ye dönen bir Türk işçisi, sonra şiir kitabı da yayımlamıştı. Yeni kitaplar yayımlamadı. O tek kitapla kaldı. Adı şuydu kitabın:

'Terimle Suladım Hollanda Lalelerini' (Türkiye Yazıları Yayınları, Birinci Baskı: 1980, Ankara).

Boşuna değildi kitabına bu adı vermesi…

Alın teri dökmenin, emeğin yüceliğini biliyordu.

Zaten Hollanda'ya gitmeden önce, ortaokulu yarım bıraktıktan sonra çırak olarak başlamıştı emek serüveni. Demirci çırağı olarak.

Hollanda dönüşünde, Ankara'daki demirci dükkanında yine ter döküyordu. Şair Salih Bolat'ın anımsayıp, anımsattığına göre, dükkanın duvarında şu yazı asılıydı:

'En yüce değer emektir, ustalık bunu bilmektir'.

Şiirlerinin özünü de bu oluşturuyordu işte. Dükkanın duvarındaki yazı.

Bundandır ki, tek kitabı 'Terimle Suladım Hollanda Lalelerini'yken, sonra Ankara'nın emek merkezi OSTİM'deki Alınteri Bulvarı'nın şiirini yazan da o oldu…

Başkent Bulvarı'ndan Mehmet Akif Ersoy Caddesi'ne uzanan o bulvarın şiirini.

Daha doğrusu o bulvarın adından yola çıksa da, alın teri dökenleri gelecek düşlerinde buluşmaya çağıran bir düşsel bulvardı sözünü ettiği…

'Gecenin devrilip / günün doğrulduğu yerdeyiz / demirin dilinden anlayan / susuzluğunu hisseden çeliğin / bakırın bağrına dövme güller düşüren / dostun üşüyen elleri için hep sıcak tuttuğumuz / ateşle nişanlı Alevle evli ellerimizi / alınteri bulvarında birleştirmeliyiz'.

Kitap sonrasında dergilerde çok az şiir yayımlamıştı. Onlardan birisiydi bu da… Su Şiir Seçkisi'nde çıkmıştı, 1986'da.

***

Kimden mi söz ediyorum?

Murtaza Vural'dan.

O tek kitabının arka kapağında Gülten Akın'ın tümceleri vardı:

'Murtaza Vural'ın şiirleri yaşamıyla özdeş. Devrimci bir işçinin şiirleri. İşten atılan, lokavt yiyen, odunsuz, kömürsüz, üç yaşındaki çocuğuna kimlik kartı çıkartamamış, ekmek, fistan, patik, alamamış. Ama umarsız, umutsuz değil. Yalnız hiç değil. 'Yaşamı ben dölledim' diyor. 'Sen istediğin kadar sömürmüş, semirmiş ol, gelecek bizim' diyor.'

'Dili emeğiyle yaşayanın dili. Acemi dizeleri, yanlış sözcükleri bile sevimli.'

***

Murtaza Vural, 1970'li yılların, 1980'li yılların Ankara'sındaki edebiyat ortamından nice anı demeti demekti aynı zamanda.

Şair Ahmet Uysal, 'Nebahat'a Mektup' şiirinde ne der?

'arala yetmişli yazların / gömleğini yeryüzüne dönerken, / Tunalı Hilmi'de bekliyorum Nebahat. // çınar kızılıyla tutuştur / alnını Kızılay'da, gazete / dağıtan bizim çocukların. // 'Rüzgarlı'da Ahmed Arif'e gideriz, / geç kalmayalım, çoktan dövmüştür / Murtaza Vural eylemin demirini.'

***

Vural, anılar denizinin unutulmaz bir parçasıydı ama Ankara vefasız mı çıkmıştı ne?

Zor günler yaşadı. Sitemliydi eski dostlarına.

Uğraşa didine, zar zor bir emekli maaşına yapıştı da gidip yerleşti Zonguldak Huzurevi'ne…

Mutlu olduğundan söz ediyordu orada.

'Ama umarsız, umutsuz değil' diyordu ya Gülten Akın ilk kitabına yazdığı sunuşta. Bunu şiar bellemişti. Hep 'Umurla ve umutla' selamlıyordu günleri ve dostlarını…

Beklenmedik bir anda 'Hoşçakalın!' deyiverdi.

Sonsuz uykusunu uyuyacağı yer Ankara'ydı elbette…

O da artık 'vefasız kent'in Karşıyaka'sında…