Bu yazıyı seçimler devam ederken gazeteye göndermek mecburiyetindeyiz...
O nedenle, okurlarımızın seçim sonuçlarını tartıştığı bir günde tahmin yürüterek abesle iştigal etmek ya da 1 Nisan şakası niyetine bir şeyler yazmak yerine tarihin derinliklerine inerek tarihimizde yapılmış ilk seçimin bazı özellikleri üzerinde durmayı yeğleyeceğiz.
***
Türkiye'de ilk seçimin ne zaman yapıldığı sorusunun cevabı Osmanlı devletini de işin içine karıştırıp karıştırmayacağımıza bağlı olarak değişiyor...
Biz Türkiye ile Osmanlı devleti arasında 'devamlılık' göz önüne alınmadan tarihimizin anlaşılamayacağını düşündüğümüz için seçimlerin 'miladını' Osmanlı devletinde yapılmış olan ilk Meclis-i Mebusan seçimiyle başlatacağız...
Bu durumda tarihimizde yapılan ilk seçim Birinci Meşrutiyet'in ilanının ardından 1876 tarihinde yapılan seçim oluyor.
***
Bu tarih aynı zamanda 'Kanun-i Esasi' adıyla ilk Anayasa'nın da ilan edildiği tarihtir...
Ancak Kanuni Esasi iki meclisli bir sistem öngördüğü, seçimler iki aşamalı olduğu, ve o dönemin koşullarında oyların verilmesi ve sayılması hayli zaman aldığı için seçimlerin sonuçlarının alınması 1877 yılı Mart ayına kadar sarkmıştır...
O seçimlerde meclis üyelerinin üçte biri padişah tarafından 'ömür boyu' görev yapacak şekilde belirlendiği için seçimle belirlenen meclis üyesi toplam mebus sayısının üçte ikisi kadardır.
***
İşin ilginci, hem Kanun-i Esasi'nin ilan edilmesi hem de seçimlere gidilerek bir meclis oluşturulması bir darbe sonucu gerçekleşmiştir...
Gerçi Osmanlı devletinde 'seyfiye' (askerler), 'mülkiye' (idareci bürokratlar) ve 'ilmiye'nin(din adamlarının) bir araya gelerek padişahları tahtından etmesi bu tarihten önce de görülmüştür, ama bu tür darbelerin hiçbiri o zamana kadar 'meşruti' bir yönetim doğurmamıştır...
Sadrazam Rüştü Paşa, Harbiye Nazırı Hüseyin Avni Paşa ve Midhat Paşa'nın, Şeyhülislamın verdiği fetva ile Padişah Abdülaziz'i tahtan indirerek yerine V. Murad'ı getirmesi bu açıdan bir ilk olmuştur.
***
Ne var ki darbeyle işbaşına getirilen V. Murad'ın akli dengesi olayın gerilimine dayanamayarak bozulduğu için kendisi tahtta uzun süre kalamamış...
Sonuçta, hiç hesapta olmayan bir şekilde II. Abdülhamid tahta oturtulmuştur...
Mithat Paşa'nın Abdülhamid'i meşrutiyet yönetimine nasıl ikna ettiği bilinmemektedir, ama o dönemde siyasal güç 'darbeciler'in elinde bulunduğu için yeni padişah, Mithat Paşa'nın taleplerini kabul etmek, hatta bu konuda garanti niteliğinde bir de belge vermek zorunda kalmıştır.
***
Mithat Paşa, Abdülhamid'den meşrutiyet konusunda garanti almakla yetinmemiş ve Sadrazamlık (Başbakanlık) görevini de bizzat üstlenmiştir...
Ancak 1877 yılında tarihimizde '93 Harbi' olarak bilinen Osmanlı-Rusya savaşı patlak verince Abdülhamid, verdiği sözleri unutup Kanun-i Esasi'deki bir açığa dayanarak Meclisi feshetmiş ve Meşruti yönetime son vermiştir...
Ardından Mithat Paşa önce sürgüne gönderilmiş, 1881 yılında ise tutuklanarak daha önce intihar ettiği açıklanan 'devrik' padişah Abdülaziz'i öldüttüğü gerekçesiyle idam edilmiştir.
***
Abdülaziz'in öldürülüp öldürülmediği konusu günümüzde hala tartışılan bir konudur...
Bunun nedeni, Mithat Paşa'nın yargılanması sırasında hukukun en temel ilkelerine bile riayet edilmemiş olmasıdır...
Bu yargılama esnasında Mithat Paşa'nın emriyle suçu bizzat işlediği iddia edilen bir sanık, 'Asın kesin, öldürün yalnız işkenceler yeter... Bana ve iki arkadaşıma yapmadıklarını komadılar. Bizi zorla, bu işi yaptık dedirttiler. Yalandır. Biz efendimize kıymadık' diye haykırınca bir daha mahkemeye çıkarılmamış...
Mithat Paşa ise kendisine savunma hakkı verilmemesi üzerine, 'Şahit dinlememek, delil ve belgeleri incelememek, bilirkişilere itibar etmemek, kanunları ayak altına aldıktan sonra mahkemeye ne lüzum vardır. Tanzimattan önceki duruma geri döndüğümüzü gördüğüm için çok üzgünüm. Bu benim için sizin vereceğiniz bir ölüm kararından daha acıdır' sözlerini söyledikten sonra bir daha konuşmamıştır.
***
Yaklaşık 150 yıl önce yapılmış olan ilk seçimin acı hikayesi işte böyledir.