AKP'nin enflasyon yani hayat pahalılığı nedeniyle sıkıntılı bir süreç yaşadığı...

Döviz rezervlerinin azalması nedeniyle artan döviz fiyatlarının ithalatı pahalandırarak cari açığı artırdığı...

Dış borç bulmanın her geçen gün daha pahalı ve daha zor bir hal aldığı biliniyor.

***

Bu durum yaklaşan seçimlerde ekonominin başka konuların önüne geçerek AKP'nin 'yumuşak karnı' haline geldiğini gösteriyor...

AKP de bu durumun farkında ve anketlere yansımış olan kan kaybını önlemek için çareler arıyor...

Ancak hangi çare bulunursa bulunsun, iş sonunda 'kaynak bulma' sorununa gelip dayanıyor.

***

Bugüne kadar 'kaynak sorunu'na çare olarak düşünülmüş iki ana uygulama var:

-Darphaneyi çalıştırarak para basmak...

-Yurtdışından döviz cinsi borçlanmak.

Bir de 'net hata noksan' kaleminden gelen para var; ki onun kaynağı ve ne kadar işe yarayacağı meçhul!

***

Peki, bunlar ne getiriyor ne götürüyor?..

'Darphaneyi çalıştırmak' enflasyonu artırma anlamına geliyor. Enflasyon arttığı zaman sabit gelirlilerin ulusal gelirden aldıkları pay azalıyor ve gelir dağılımı bozuluyor...

En önemlisi ise gıda enflasyonu artıyor; ki bu sorun seçimlerde oy kullanacakların AKP'nin uyguladığı ekonomik politikaların başarısı konusunda şüpheye düşmelerinin en büyük nedeni!

***

Öyle olunca, kaynak yaratmak amacıyla kullanılan bir diğer çare olan Merkez Bankası kasasındaki dövizlerin satılması gündeme geliyor...

Ne var ki, bu 'çare', yüzme havuzundaki suyu giderek artan biçimde sulama amacıyla kullanmaya benziyor...

Havuza giren su gidenden az olunca yüzmek için havuza atlamak giderek tehlikeli hale geliyor; bu da seçimlerin yaklaştığı bir ortamda sakıncalı bir durum yaratıyor!

***

Havuzda yeterli suyun olmamasının yarattığı bir başka sakınca da, döviz cinsinden borçlanmanın daha zor ve pahalı hale gelmesi...

Çünkü mali dengeleri bozulmuş ve borç yükü aşırı artmış ülkeler, dışarıdan borçlanırken daha yüksek faiz ödemek zorunda kalıyor...

Örnek: Hazine bu yılın Mart ayında yaptığı 2 milyar dolarlık borçlanma için son 19 yılın en yüksek faizini ödemeyi kabullendi. Bu borçlanma yapıldığında ABD'nin 5 yıllık hazine tahvilinın faiz oranı yüzde 2,15 seviyesindeydi. Yani Türkiye, bu oranın yaklaşık 6,5 puan üzerinde faizle borçlanmış oldu.

***

Türkiye 'gelişmekte olan ülkeler' arasında dış borcu milli gelire oranla en yüksek olan ülke...

Dış borçların milli gelire oranı %55-60 seviyelerinde ; oysa Türkiye ile aynı kategoride yer alan ülkelerde bu oran %40'lar civarında...

Türkiye'nin 2021 yılında faiz gideri 21,3 milyar dolara ulaştı. Oysa 2018'de bu rakam 15,7 milyar dolardı.

***

Yurtiçi kaynakların dövize kaçışını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması da giderek bütçenin en önemli gider kaynaklarından biri haline gelmeye başladı...

KKM'ler halen vadeli TL mevduatların yüzde 46.4'ünü, toplam vadeli mevduatların ise yüzde 25.8'ini KKM'ler oluşturuyor...

1.3 trilyon TL büyüklüğe ulaşmış olan bu mevduatların kamuya yükünün, vazgeçilen vergi tutarı birlikte değerlendirildiğinde 180 milyar TL'ye ulaştığı tahmin ediliyor.

***

AKP Hükümeti, uzun vadede getirdiğinden fazlasını götüren bu yöntemlerle sağladığı kaynaklarla asgari ücreti, emekli maaşlarını, devlet memurlarını ve işçilerinin maaşlarını, tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılan payı hızla artırıyor...

Bu arada piyasayı canlandırmak için faiz oranlarını düşürmek, gıda maddelerindeki fiyat artışlarının sorumluluğunu toptancı marketlere, Ukrayna savaşına ve koronavirüse yüklemek gibi uygulamalara da başvuruyor...

Peki, bu hamleler önümüzdeki yılın ortalarında yapılması planlanan seçimlerin sonucunu ne ölçüde etkileyebilecek?

(Devam edecek)