Kolombiya'da eski bir gerilla olan Petro'nun başkanlık seçimini kazanmasının ve 74 yıllık ABD patentli sağcı-faşist rejimler döneminin kapanmasının önemi üzerinde durduğumuz yazılarımızın dördüncüsünde bu olayın uluslararası ilişkiler üzerindeki muhtemel etkilerini ele alacağız...

Bu etkileri şöyle sıralayabiliriz:

Kolombiya'da ABD politikalarına karşı çıkan bir yönetimin oluşması, en başta ABD'nin Latin Amerika'daki baş düşmanları olarak gördüğü Küba ve Venezuela'nın rahat bir nefes almasını sağlayacaktır; çünkü Kolombiya, ABD'nin bu ülkelere karşı yürüttüğü 'ilan edilmemiş savaş'ın karargahı konumundaydı...

İkincisi, Kolombiya'daki Amerikancı faşist yönetimin iktidardan düşmesinin ardından Güney Amerika'daki tek Amerikancı rejim olarak kalan Brezilya'daki Bolsonaro yönetiminin de yapılacak ilk seçimde iktidardan gitmesinin yolu açılmıştır. Brezilya Yüksek Mahkemesinin, geçtiğimiz günlerde Bolsonaro hakkında yolsuzluk soruşturmalarının başlatılmasına onay vermesi ve Covid salgını sırasında sergilediği tutarsız davranışlar, Bolsonaro'nun imajını önemli ölçüde zedelemiş durumdadır. Anketler, Kasım ayında yapılması planlanan seçimlerde yeniden aday olacağını açıklayan eski başkan Lula'nın popülaritesinin ise her geçen gün arttığını göstermektedir. Ancak, bu iktidar değişikliğinin hiç de kolay olmayacağı anlaşılmaktadır, çünkü Bolsonaro, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada kendisini yalnızca 'Tanrı'nın iktidardan uzaklaştırabileceğini' ilan etmiş bulunmaktadır...

Üçüncüsü, Latin Amerika'da siyasi havanın değişimi ve kıtanın neredeyse tamamına yakınının ABD ile arasına mesafe koyan iktidarlar tarafından yönetilir hale gelmesinin tüm dünyada etkileri olacaktır. Çünkü kendi 'arka bahçe'sinde hükmü geçmeyen ABD'nin dünyaya hükmetme şansı yoktur.

***

Hatırlanacağı üzere, 1980'li yıllarda dünyayı etkisi altına alan ve 1990'lı yıllarda Sovyet Blokunun dağılmasına Sovyetler Birliği'nin yok olmasına yol açan neo-liberalizm rüzgarı 1973 yılında Şili'de solcu-halkçı Allende iktidarının askeri bir darbeyle devrilmesinin ardından esmeye başlamıştı...

Önce kıtayı etkisi altına alan, daha sonra tüm dünyayı saran bu rüzgar karşısında direnebilen tek ülke Fidel Castro'nun yönettiği Küba'ydı...

2000'li yılların başında Venezuela'da iktidara gelen Chavez yönetimi, Küba'ya destek olarak ABD hegemonyasına meydan okuduğunda bu iki ülkenin ABD'nin gücü karşısında uzun süre direnemeyeceği kanısı yaygındı. O günden bugüne yaşanan olaylar bunun tam tersini kanıtlamıştır. ABD aleyhine Küba ve Venezuela'dan yayılan rüzgar, günümüzde tüm kıtayı sarmış bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz, ABD açısından 'ters esen' bu rüzgar Avrupa'dan Ukrayna'ya kadar uzanan geniş bir bölgede ABD aleyhine sonuçlar doğuracak, Türkiye de bu rüzgardan payını alacaktır.

***

Ne var ki, bu gelişmeler kolay olmayacaktır...

Gerilemekte olan siyasi ve askeri güçlerin, bu süreci durdurmak için şiddet yoluna daha fazla başvurmaya eğilim duydukları bir gerçektir...

Bolsonaro'nun güçlenen muhalefete karşı meydan okuması ile Ukrayna'nın gelişip güçlenmekte olan Rusya'ya karşı bir silah olarak kullanılması olayları birbirinden bağımsız olaylar değildir.

***

Son yıllarda dünya ölçeğinde yaşanan gelişmelere baktığımızda 'Arap Baharı' operasyonunun çöktüğünü, Suriye'nin ABD'nin orkestra şefliğinde yapılan müdahaleye başarıyla direndiğini, Rusya'nın ABD'nin kuşatma çemberini kırma yönünde önemli adımlar attığını görüyoruz. Bu olaylar ile Latin Amerika'da ABD aleyhtarı yönetimlerin birbiri ardına iktidara gelmesi arasındaki ilişkiler çoğu zaman gözlerden kaçmaktadır...

ABD, 1970'li yılların başlarında Vietnam, Kamboçya ve Laos'tan çekilmek zorunda kaldığında yine böyle bir sarsıntı dönemi yaşamış, ancak bu dönemi, Sovyetler Birliği ve Çin arasındaki anlaşmazlıktan yararlanıp Çin'i kendi yanına çekerek aşmayı başarmıştı. Bu başarı, Şili'deki darbenin başarıya ulaşmasını kolaylaştırmıştı. Günümüzde ise Ukrayna savaşının ardından 'Rusya'ya uygulanan ambargoya Çin'i de katma politikası'yla bir kez daha oynanmak istenen bu oyun tutmamıştır...

Kısacası, Latin Amerika'dan Uzak Asya'ya kadar her yerde 'çanlar', bu kez ABD'nin küresel hegemonyasının sonunu bildirmek için çalmaktadır.

(Bitti)