Önceki yazımızda yirminci yüzyılın başında Venezuela'da iktidara gelen 'Bolivarcı' Chavez'in ABD'nin arka bahçesi olarak adlandırılan Güney Amerika'da yeni bir devrimci dalga başlattığını ve bu dalganın tümü 'sosyalist' olmasa da 'ABD'nin Latin Amerika'da kurup yönettiği sağcı rejimlerin yerini alan ve ABD ile aralarına mesafe koyan' bir dizi 'halkçı' rejimin iş başına gelmesinin yolunu açtığını söylemiştik...

ABD'nin Venezuela'ya karşı yürüttüğü mücadelenin karargahı konumunda olan ve iki milyondan fazla Venezuela'lı göçmen barındıran Kolombiya'da geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen iktidar değişikliği bu zincirin son halkasıdır...

Bu ülkede 74 yıldır aralıksız hüküm süren 'Amerikancı sağcı-faşist' rejimlerin kuruluş öyküsü ise yalnız Latin Amerika için değil demokrasi mücadelesi veren tüm ülkeler için derslerle doludur.

***

Aslında bu felaketin başlamasından önce Kolombiya tarihinin en karışık ama aynı zamanda en umut verici dönemlerinden birini yaşamaktaydı...

Yıllarca birbirine çok yakın görüşlere sahip oldukları halde bir türlü anlaşamayan liberallerle muhafazakarlar arasındaki iç savaş sona ermiş, 1940'ta Eğitim Bakanlığı, 1936'da Bogota belediye başkanlığı, 1947-1948 yılları arasında ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapmış olan hukukçu Elieser Gaitan, hazırladığı toplumcu ve halkçı bir programla yeni bir alternatif oluşturarak yapılacak başkanlık seçiminin en büyük favorisi haline gelmişti...

İleride Kolombiya'nın yetiştirdiği en büyük yazar olarak dünyaca tanınacak Gabriel Garcia Marquez, o günlerde 'politika ile uzaktan yakından ilgisi olmayan' bir gazeteci olarak başkentin sokaklarını arşınlamakla meşguldü. Bir kaç gün önce, 7 Şubat 1948'de, hayatında ilk kez politik bir gösteri yürüyüşüne katılmıştı. Hükümetin uyguladığı şiddet politikasının kurbanı olan muhaliflerin anısına düzenlenen sessiz yürüyüş sonunda yaklaşın seçimin favorisi Gaitan, Belediye binasının balkonundan 'duygusal yükü insanı sarsan bir yas konuşması' yapmıştı.

***

Tarihler 30 Mart'ı gösterdiğinde Bogota'da 'Dokuzuncu Pan-Amerikan Konferansı' toplandı...

Bu konferansı oluşturulmasına yol açan doktrin 'Monroe Doktrini' olarak bilinmekteydi... İlk kez 2 Aralık 1823'te, Başkan James Monroe tarafından dile getirilen 'doktrin', Avrupalıların Orta ve Güney Amerika'yı sömürgeleştirmeye yönelik herhangi bir girişiminin, ABD'nin müdahalesini gerektirecek bir saldırganlık eylemi olarak görüleceğini ilan ediyordu...

Başka bir deyişle ABD, 'Orta ve Güney Amerika benim arka bahçemdir, buraya el uzatacak olanı yakarım' diyordu!

***

O yıl Bogota'da toplanan Dokuzuncu Pan-Amerikan Konferansı'nın 'yıldızı' kısa süre önce sona ermiş olan İkinci Dünya Savaşı'nın ünlü komutanlarından George Marshall'dı...

Marshall, o sıralar kendi adıyla tanınan 'Marshall Planı'nı uygulamaktaydı. ABD'nin Avrupa'yı yeniden imar etmesi ve 'komünizmin etkisinden 'arındırması' amacıyla hazırlanan plan, anlaşılan o ki, Güney Amerika'yı da kapsamaktaydı...

Çünkü Latin Amerika ülkelerinin hemen tüm devlet adamlarının ve önemli siyasetçilerinin davet edildiği konferansta veto edilen tek isim, Kolombiya'nın müstakbel başkanı olmasına muhakkak nazarıyla bakılan ama ABD tarafından 'komünist' olarak yaftalanan Gaitan'dı.

***

Gaitan 'Pan-Amerikan Konferansına' davet edilmemişti, ama bu konferansa alternatif olarak aynı tarihte Bogota'da toplanan Latin Amerika Öğrenci Kongresi'ne katılan öğrencilerin en çok görüşmek istedikleri siyasetçiydi...

Bu öğrencilerden biri de Havana Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Fidel Castro'ydu...

Castro, Bogota'ya gelir gelmez Gaitan'la kısa bir görüşme yapmayı başarmış ve 9 Nisan tarihinde uzun bir sohbet için kendisinden randevu almıştı. Gaitan'ın çalışma masasındaki ajandasındaki son notta, 'Fidel Castro, 14.00' yazılıydı.

***

Yıllar sonra Castro Küba Devlet Başkanı, Marquez de Kolombiya'nın en ünlü yazarı olduklarında, yakından tanık oldukları Bogota'da yaşanan o tarihi anı konuşmuşlardı...

Marquez, 'Anlatmak İçin Yaşamak' başlığıyla kitaplaşan anılarında o konuşmayı şöyle anlatıyor:

'Hem farklı ortamlarda çok kez anlattığına, hem de uzun ve eski dostluğumuz süresince bu konu üzerine defalarca konuştuğumuzda söylediğine göre Fidel, haberi ikideki randevusuna tam zamamnında gitmek için çevrede dolaşıp vakit öldürürken duymuş. Aniden deli gibi koşmaya başlayan kalabalığı görüp bağrışmaları duyunca şaşkınlığa kapılmış: 'Gaitan'ı öldürdüler!' '

(Devam edecek)