Önceki yazımızda '38 Kuşağı'nın en önemli özelliklerinden birinin 'devlete hizmet' etmek olduğunu söylemiştik...
Bu özellik, yalnızca Cahit Kayra gibi Mülkiye'den mezun olanlar için değil Şevket Süreyya Aydemir gibi Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) kuruluşuna katılan ve uzun yıllar yönetici olarak o partiye hizmet edenler için de geçerliydi...
Son yazımızda Aydemir'in 30'lu yıllarda TKP yöneticiliğinden yargılanıp beraat ettikten sonra Kemalizm'i benimseyerek devletin en kritik noktalarında yöneticilik yaptığını söylemiş, bununla da yetinmeyerek Atatürk ve İnönü'nün desteğiyle 'Kadro' hareketini örgütlediğini ve bir tür 'Üçüncü Dünyacılık' hareketinin fikri öncülüğünü üstlendiğini sözlerimize eklemiştik.
***
Bu noktada, 38 Kuşağının oluşumu ve gelişimine sahne olan dönemin özelliklerini kısaca hatırlamamız gerekmektedir...
Bu kuşağın 1908 kuşağının devamı olduğunu ve 'cumhuriyetçiliğin' yükseliş aşamasında etkili olduğunu biliyoruz...
Türk milliyetçiliğinin doğuşu ve gelişmesi ile Rus devriminin oluşması ve gelişmesi aşağı yukarı aynı döneme denk gelmiştir.
***
İlk Türk sosyalistleri ve komünistlerinin hemen tamamı, başlangıçta milliyetçi ideolojiyi benimsemişlerdi. Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanması ve ülkenin işgal edilmesinin ardından başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı fiilen İngiltere ve Fransa gibi emperyalist devletleri hedef aldığı için milliyetçilerin bir çoğu anti-emperyalist bir çizgiye kaymışlardı...
1917 Sovyet Devriminden sonra bu aydınların büyük bir bölümü, Sovyet Devrimi'nin anti-kapitalist söyleminden de etkilenmişlerdi. O dönemde Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında gelişen dostluk ve dayanışma havası TBMM üyelerinin önemli bir bölümünü etkisi altına almış, Ankara'nın okullarında 'Yeri göğü inletir demir döğen işçiler/ Kayaları titretir saban süren çiftçiler/ Anadolu şuralar hükümeti varolsun/ işçilerin emeği özlerine yar olsun' diye marşlar okunmaya başlanmıştı...
Meclis'te oluşan ilk siyasi gruplardan biri 'milliyetçi-İslamcı-sosyalist' özellikler taşıyan Halk Zümresi idi. 4 Eylül 1920 tarihindeki Meclis'te yapılan Dahiliye Vekili seçimini bu zümrenin adayı Nazım Bey, büyük bir çoğunlukla kazanmıştı. Aynı dönemde Kafkaslar'da Anadolu'daki savaşa yardımcı olmak amacıyla Yeşil Ordu kurulmuş, Bolşeviklerin yönetimindeki Bakü'de Doğu Halkları Kurultayı toplanmıştı. Enver Paşa bile bu havadan etkilenerek, kurultay'da yaptığı 'sosyalizan' bir konuşmayla komünistlerin desteğini kazanmaya çalışmıştı.
***
Şevket Süreyya da bu hava içinde 'Turancılık'tan komünizme geçiş yapmış ve TKP'nin önde gelen yöneticilerinden biri olmuştu...
O dönemde bu akım, yalnız Anadolu'da değil Rusya'nın içinde de gelişmekteydi...
Türkçülük ideolojisinden yola çıkan Sultan Galiyev, Turar Rıskulov gibi milliyetçi aydınlar, Rus devriminin gelişme süreci içinde Komünist Partisi'ne katılmışlar ve Doğu halklarının anti-emperyalist mücadelesini sosyalizme yöneltecek bir Türkistan Komünist Partisi oluşturmuşlardı.
***
Bolşevizm'den değişik ölçüde etkilenen ve Türkiye Komünist Partisi içinde ya da çevresinde yer alan bir çok unsur, daha sonra Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'nde bu akımın bir ''sapma' olarak dışlanması üzerine 'Kemalizme' yönelmiş ve iyi yetişmiş kadrolar bulmakta zorlanan cumhuriyet yönetimi tarafından devlet kademelerinde görevlendirilmişlerdi...
Şevket Süreyya Aydemir, Ahmed Cevat Emre, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin bu yöneliş sırasında saf değiştirenlerin önde gelenleriydi...
Böylece 1930'lu yıllarda 'komünizm'i terk ederek 'Kemalizm'e geçenler, Cumhuriyetin yetiştirdiği genç 'devlet adamları' ile birlikte çalışma imkanına kavuştular.
***
Şevket Süreyya'nın devlet hizmetine giriş öyküsü bu süreci anlamamızı kolaylaştıracaktır...
Aydemir, 1930 yılında 'komünizm'den yargılandığı davada beraat ettikten sonra cezaevinde hazırladığı 'Türk parasının periyodik fiyat dalgalanmalarının karakteri' konulu bir araştırmasını Milli Eğitim Bakanlığı'na sunmuş ve 'köy öğretmenliği' başvurusunda bulunmuştu...
Başvurusunu görüşmek üzere kendisini çağıran Maarif Vekaleti Müsteşarı Kemal Zaim Sunel, sözlerine 'Eğer maksat proletarya davası ise biz milletçe proleteriz.' diye başlamış, bu konuşmanın ardından Aydemir, biraz da hayretle Milli Eğitim Vekaleti Yüksek ve Teknik Öğretim Umum Müdür Muavini olarak görevlendirildiğini öğrenmişti. (Suyu Arayan Adam, Ş. S. Aydemir, s. 414)
(Devam edecek)