31 Mart ayaklanmasının doğurduğu siyasal sonuçlardan biri II. Abdülhamid yönetiminin devrilmesiyle padişahlık kurumunun artık siyasal gücün merkezi olmaktan çıkmasıdır...

Bu dönemin ardından padişahlık yapan Sultan Reşad (V. Mehmed) ve Vahdeddin daha çok 'protokol sultanları' olmuşlar, gerçek güç ise siyasetçilere, ordu komutanlarına ve daha sonra yabancı devletlerin temsilcilerinin ellerine geçmiştir...

Ancak bu olayın doğurduğu bir başka önemli sonuç daha vardır; o da ülke üzerindeki nüfuz mücadelesine girmiş olan yabancı devletler arasındaki rekabette Almanya'nın öne geçmiş olmasıdır.

***

Bilindiği gibi Osmanlı devleti 1853 yılında Rusya ile yapılan Kırım savaşı sırasında başta İngiltere ve Fransa olmak üzere dış borçlanmalara gitmiş ve bu tarihten sonra ekonomik bağımlılık süreci hızla siyasi bağımlılık yönünde gelişmişti...

Kırım savaşından sonra özellikle Sultan Abdülaziz döneminde 'hasta adam' olarak görülen Osmanlı devletinin toprakları üzerinde hak iddia edenlerin arasına Rusya ve Almanya da katılmışlardı...

Bu devletler bir yandan Osmanlı devletinin çökeceği ve parçalanacağı günü beklerken diğer yandan 'Saray üzerinde' nüfuz kurmaya ve saray çevresinde kendi 'adamlarını' öne çıkarmaya uğraşıyorlardı.

***

Başlangıçta Saray üzerinde İngiltere ve Fransa'nın nüfuzu ağır basmaktaydı...

Rus nüfuzu ise özellikle Sultan Abdülaziz döneminde artmış, bunun sonucunda 'Rus yanlısı' olarak tanınan Mahmud Nedim Paşa sadrazamlığa getirilmişti. Paşa, izlediği Rus yanlısı siyaset nedeniyle diplomasi çevrelerinde 'Nedimof' olarak adlandırılmıştı...

Bu durum İngiltere'nin o dönemin parlayan isimlerinden biri olan Mithat Paşa'yı desteklemesine yol açmış, bu rekabet sonunda Mithat Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından düzenlenen bir darbeyle Abdülaziz iktidardan uzaklaştırılmıştı. Böylece padişahın o zamana kadar iktidar üzerinde kurduğu tekele de son verilmiş, ilan edilen I. Meşrutiyet yönetimi ile iktidara getirilen V. Murad'ın yetkileri anayasa ile sınırlandırılmıştı.

***

V. Murad'ın akli dengesinin bozulması ve II. Abdülhamid'in tahta çıkmasının ardından 1877 yılında Osmanlı-Rus savaşı patladı. II. Abdülhamid bu durumdan yararlanarak meşrutiyet idaresine son verdi ve anayasayı rafa kaldırdı. '93 Harbi' olarak bilinen bu savaşın ardından II. Abdülhamid, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya'yı birbirlerine karşı kullanmaya dayalı bir 'denge politikası' izlemeye başladı...

Bu denge politikası, 'büyük' devletlerin her birinin kendine bağlı bir takım 'devlet adamlarını' padişahın yakın çevresine sokmasıyla yürütülüyor, siyasi konjonktüre göre bu 'zevat' arasından bazıları yükseltilirken bazıları gözden düşüyordu!..

Örneğin II. Abdülhamid'in tahta çıkmasından kısa bir süre sonra V. Murad'ı yeniden tahta çıkarmayı amaçlayan Ali Suavi yönetiminde bir darbe girişimi yaşanmıştı. Bu olayda Mithat Paşa'nın parmağı olduğundan şüphelenen II. Abdülhamid, Mithat Paşa'nın koruyucusu olan İngiltere'nin desteğini kendisine çevirebilmek için Kıbrıs'ın idaresini 'geçici olarak' bu ülkeye devretti. Bu 'jest' karşılığında İngiltere de Mithat Paşa'yı korumaktan vazgeçti. Böylece II. Abdülhamid kendisini tahta çıkaran bu güçlü devlet adamını sürgüne yollayarak orada boğdurdu; onun yerini ise Kamil Paşa ve Sait Paşa gibi yine İngiltere yanlısı başka devlet adamları doldurdu!

***

Abdülhamid'in Rusya karşısında izlediği politika da bu tür konjonktürel olaylardan etkileniyordu...

Örneğin 1872 yılında Rusya ile ilişkilerin gerginleşmesinin ardından Mithat Paşa'nın zorlamasıyla Abdülaziz tarafından sadrazamlık görevinden uzaklaştırılmış olan Mahmud Nedim Paşa, 1877-1878 savaşında Rusya'nın galip gelmesinin ardından 1879 yılında Abdülhamid tarafından yeniden 'yükseltilerek' Dahiliye Nazırı yapıldı...

Alman çıkarlarının koruyuculuğunu ise Süryani Katolik topluluğa mensup Melhame ailesi üstlenmişti. Bu ailenin temsilcisi olan Selim Melhame, bir dönem Düyun-u Umumiye genel müdürlüğü yapmıştı. Daha sonra Almanya o dönemin en büyük imtiyaz sözleşmesi olan Bağdat Demiryolu Projesi'ni üstlenince, o da 'sandalyesiz bakan' olarak maliyenin iplerini eline aldı.

(Devam edecek)