Önceki yazımızda Büyük Taarruz öncesinde devletin zafer sonrasında alacağı biçimin ne olacağı konusunun Meclis çatısı altında büyük bir gerilim yarattığını...
Cumhuriyet fikrine karşı çıkan grubun, Mustafa Kemal Paşa'nın başkumandan olarak sahip olduğu yetkilerin bir an önce elinden alınması için çaba gösterdiğini...
Ve planlanan taarruzun başarıyla sonuçlanması durumunda Mustafa Kemal Paşa'nın 'misyonunu tamamlamış bir milli bir kahraman' olarak 'kenara çekilmesi' görüşünü savunduğunu söylemiştik.
***
Sözü edilen olağanüstü yetkiler Mustafa Kemal Paşa'nın Sakarya Savaşı öncesinde bizzat ordunun başına geçmesi amacıyla tanınmıştı...
Çünkü Eskişehir-Kütahya savaşlarında Yunan ordusu üstünlük sağlamış, milli ordu Sakarya nehrinin gerisine çekilmek zorunda kalmıştı...
Üstelik, Yunan ordusu Sakarya gerisinde toplanan Türk ordusuna karşı yeni bir taarruza hazırlanmaktaydı ve eğer bu taarruz başarı kazanırsa Ankara düşecek, Meclis Anadolu içlerine çekilecek, belki de dağılacaktı.
***
Eskişehir-Kütahya savaşlarında ordunun geri çekilme kararı alması Meclis'te yoğun tartışmalara yol açtı... Bunun üzerine Meclis'i bilgilendirecek bir rapor hazırlamaları için Rıza Nur, Vehbi ve Mahmut Esat beyler cepheye gönderildi...
Meclis'e sunulan raporda ordunun geri çekilmesinin muhtemel bir felaketi önlediği görüşü yer alıyor ve şu saptamalar yapılıyordu:
'Askerin çarığı yoktur... çorabı yoktur... kaputu yoktur... su yoktur... mataraları eksiktir... yüzde 20'sinin süngüsü, yüzde 80'inin elbisesi yoktur... çadır yoktur... iç çamaşırı da yoktur... subaylar maaş alamamıştır ve 5000 civarında şehit verilmiştir.'
***
Raporun tartışılması sırasında Mersin mebusu Salahattin Bey şöyle bir öneri dile getirdi: 'Bu milleti azamî kuvvetini bir noktaya cemedelim ve bir zat hiç bir mani ve hail olmaksızın milletin bütün kuvvetini ve azmini menafie sevketsin... Bu zata bütün kuvvetimizi salahiyeti namahdude (sınırsız yetki) verelim.'...
Meclisin yetkilerinin seçilecek tek bir kişiye devredilmesini savunan Selahattin Bey, önergesinde bu kişi için 'Başkumandan Vekili' sıfatını kullanmıştı... Hiç kuşkusuz Selahattin Bey'in kafasındaki 'Başkumandan Vekili' Mustafa Kemal Paşa'ydı; asıl başkomutan ise padişahtı...
Paşa, bu konuşma üzerine söz alarak ordunun eksikliklerinin en kısa zamanda giderilmesi için Başkumandanlığı yüklenecek olan kişinin yalnız askeri işlerle meşgul olmasının yetmeyeceğini, Meclis'in tüm yetkilerinin belirli bir süre için Başkomutan'a verilmesi gerektiğini belirtti ve hemen ardından şu soruyu sordu:
Seçilecek kişi için 'Başkumandan Vekili' sıfatı kullanıldığı takdirde padişah çıkar da 'Ben kimseyi vekil tayin etmedim', derse ne olacaktı?..
Mustafa Kemal Paşa, 'Meclis, yetkilerini tek bir kişiye devrederse kendi varlığını inkar etmiş olur' görüşünü dile getiren bazı mebuslara da hak vermekteydi, o nedenle istediği yetkilerin üç ayla sınırlı olmasını istedi.
***
Bu tartışmaların ardından gizli oturumda Meclis'in eğiliminin saptanması amacıyla gayriresmi bir oylama yapıldı, öneri 13 muhalif oya karşı 183 kabul oyu aldı...
Daha sonra açık oturumda yapılan oylamada Meclis'in bütünlük içinde hareket ettiği mesajını vermek için muhalif 13 milletvekili de öneriye kabul oyu verdiler ve kanun 'Başkumandanlık Kanunu' adı altında oy birliğiyle kabul edildi...
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra bu yasanın tanıdığı tüm yetkileri kullanarak 'Tekalif-i Milliye' emirlerini yayınladı...
Bu emirler arasında, 'Ülkedeki yiyecek ve giyecek maddelerinin yüzde 40'ına el konulması, her türlü makineli aracın yüzde 40'ına el konulması, halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının yüzde 20'sine el konulması, tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahiplerinin ordunun emri altında çalıştırılması ve halkın elindeki araçların ücretsiz askeri ulaşımda kullanılması gibi 'radikal' önlemler yer almaktaydı...
Sakarya Savaşı'nın kazanılmasının ardından Mustafa Kemal Paşa'ya tanınan yetkiler Büyük Taarruza hazırlanmak amacıyla uzatılınca, muhalif grup endişelendi ve sözünü ettiğimiz gelişmeler yaşandı.
(Devam edecek)