Borç batağı içinde kıvranan futbol kulüplerimizin kurtuluşu için yaraya merhem olacak tek bir reçete var ki o da altyapı gerçeği…

İşin garip tarafı, futbolun tüm oluşumları bunun bilincinde olmasına karşın bu gerçek nedense hep göz ardı ediliyor.

Çünkü gidilmesi gereken yol biraz meşakkatli… Daha doğrusu çok sabır isteyen bir iş… Yani uzun vadeli… Bizim karakterimize oldukça ters bir durum. Ruhumuzda acelecilik var. Bir şey yapılacaksa hemen olmalı, hedefe ulaşılmalı… Beklemeye tahammülümüz yok.

İşte bu nedenle başarılı olamıyoruz. Sabır isteyen işlere ancak ve ancak zorunluluktan olursa katlanabiliyoruz.

İşte en bariz örneği Gençlerbirliği…

Altın yıllarını, rahmetli İlhan Cavcav'ın 'Keşfet, parlat, sat' yöntemiyle genç yetenekleri paralı 4 büyüklere transfer ederek kasasını doldurmasıyla yaşamış olan Başkent ekibi, basiretsiz ve iş bilmez yöneticileri sayesinde 1 yıldır kapalı olan transfer tahtasını açamaz hale geldi.

Yıllarını verdiği kulübünün başına geçen Metin Diyadin, Başkent ekibine karşı duyduğu aidiyet duygusu içinde tüm olumsuzluklara göğüs gererek çok zorlu geçen bir sezondan sonra zorlukla da olsa takımını kümede tutmayı başardı. Ancak yaşananlardan dolayı adeta kulüpten vebalı varmış gibi kaçanların dışında elde kalan bir avuç futbolcu ile yeni sezona alt yapıdan hatırı sayılır miktarda takviyelerle hazırlık dönemine başlayan tecrübeli hoca, umutla kendisine verilen sözlerin yerine getirilmesini daha açıkçası transfer yasağının kaldırılmasını umutla bekledi. Ama bir türlü gerçekleşmedi.

Lig başladı. Elindeki gençlerle inanılmaz bir sinerji yakaladı. Herkes takımın durumunun farkındaydı. Futbolcular, hocalarının fedakarlığı, kendileri için zaman zaman yönetimle çatışması, başarıya olan açlıkları, inanılmaz bir şekilde sahaya yansıyınca taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazandı. Sergiledikleri futbolun karşılığı skor olarak yansımasa da bu gençlerin mücadelesi takdir görüyordu.

Çok eski dostum, kardeşim olan Metin Diyadin ile yaptığım sohbetlerde, 'Biraz daha dişini sıkarsan, 'zorunluluktan altyapı' diye bir tez konusu bile olabilirsin' diyordum.

Görev yaptığı 14 aylık sürede tüm enerjisini maalesef sadece kendi işine veremedi… Hep sorunlarla uğraştı… 9 ay transfer tahtasının açılmasını bekledi… Üstüne üstlük 3 de al gülüm -ver gülüm temalı kongre yaşadı. En büyük isteği transfer yasağının kaldırılarak çok fazla değil, elindeki kadroya yardımcı olabilecek, sıkıntı yaşadığı birkaç mevkide takviye yapabilmekti. Kısıtlı kadro yüzünden oyuna müdahale edememekten çok çekti. (Bakınız Pendik maçı)

Futbolcu darboğazı içinde kıvranırken bir de hakemlerin gadrine uğramaz mı? Zaten yokluk içindeki Kırmızı-siyahlılar, her hafta bir bir azalmaya başladı. Ne hikmetse takımla tam uyum içindeki futbolcular ya sakatlandı ya da kırmızı kart görerek arkadaşlarını eksik bıraktı.

Hele Tuzlaspor maçında görevlendirilen Ömer Faruk Turtay, tam bir hakem ataması faciasıydı. Geçen sezonda yönettiği iki Gençlerbirliği maçında da gösterdiği son derece kötü yönetimleri yüzünden MHK'den 5 maç ceza alan bu hakemden nasıl adil bir yönetim gösterebileceği gafletine düşüldü, akıl almıyor.

Kulüpleri koruma, kollama ve destekleme durumundaki Futbol Federasyonunun böyle önemli konusundaki atlama zafiyetini de anlamış değilim.

Söz konusu kulüp, Cumhuriyetle yaşıt, tarihi başarılarla dolu… Üstelik Süper ligin de gediklilerinden… Düştüğü durumdan; bir kulüp sevdalısı bir hoca ile bir avuç fedakar gencin onur mücadelesi vererek kurtarmaya çalışırken, destek olacağı yerde federasyon da özensiz hakem atamalarıyla düşene bir darbe de benden demiş oldu.

Elindeki kozları bir bir yitiren ve yönetimi tarafından da yalnızlığa mahkûm edilen Metin Diyadin de artık dayanamadı ve görevini bırakmak zorunda kaldı.

İş basit bir istifa değil, Türk futbolunun kurtuluşu olan bir alt yapı mucizesinin gerçekleştirilmesine elbirliği ile vurulmuş bir darbedir.

Büyük bir fırsat kaçtı… Gençlerbirliği'ne gerçekten azıcık sahip çıkılsaydı, alt yapı için çok güzel bir örnek olabilirdi.

Haydi bakalım hepimizin gözü aydın… Biz yine milyon dolarları, avroları yabancıların ellerine saymaya devam edelim… 'Ödeyemezsek Devlet öder' mantığı sürdükçe ve bu paralar da biz garibanların vergilerinden verildikçe, Türk futbolunun düzlüğe çıkması hayal olur, hayal…