Yazı dizimizin başından bu yana yapay zeka ve robotların kapitalist sistemi uğrattıkları değişim üzerinde durduk...
Bu değişim sürekli olarak canlı, somut emeğin üretim sürecinden dışlanması yönünde gelişmekte, hatta bazı alanlarda canlı emeğin yerini doğrudan yapay zekalı bilgisayarlar ve bunlarla üretilip yönetilen robotlar almaktadır. Elbette hâlâ somut (canlı) emek, en kaba (niteliksiz) biçiminden en “entelektüel” (teknoloji yoğun” biçimine kadar yeryüzünün büyük bir bölümünde hüküm sürmektedir. Ne var ki, yapay zeka ve robotların üretim sürecine girmesinden sonra hem klasik sanayi işletmelerinde kullanılan canlı emek, hem de “beyinsel faaliyetin ağırlık taşıdığı” teknoloji yoğun işletmelerde kullanılan “nitelikli emek” giderek hızlanan bir tempoda üretim süreçlerinden dışlanmaktadır...
Dünyanın ve kapitalizmin geleceğini tasavvur etmek isteyenler, mevcut durumu saptamakla yetinmek yerine gözlerini bu eğilimin ileride yaratacağı sonuçlara çevirmek zorundadır.
***
Yaşanan süreç, bilgisayar teknolojisinin küresel ekonomik ve sosyal ağlar yaratması ile doğrudan ilişkilidir. Yapay zeka ve robotik teknoloji bu küresel ağları her geçen gün güçlendirmektedir...
Bu durum, kapitalizmin işçi-işveren çatışmasına dayalı temel çelişkisini ortadan kaldırmasa da sanayi tesisleri içindeki sınıfsal çatışmalar küresel şirketlerin uluslararası ölçekte yarattığı daha farklı çelişkilerin giderek gerisinde kalmaktadır...
Bu çelişkiler vekalet savaşları, işsizlik, pahalılık, çevresel dokunun tahrip edilmesi ve tarım sektörlerinin yıkılmasından kaynaklanan açlık gibi sorunlardır.
***
Günümüzde özellikle emperyalizme bağımlı ülkelerde öne çıkan çelişmeler doğal çevrenin yağmalanması, tarım sektörlerinin yıkılması, bunun sonucunda büyük kentlere yığılan işsizlerin sayısının hızla artması, finans sermayesinin yarattığı kazanç imkanlarının üretim faaliyeti sürecinde elde edilen kazançların önüne geçmesi, enflasyonun kronik bir hal alması ve orta sınıfların hızla yoksullaşmasıdır.
Yeryüzünün büyük bir bölümünde yaşanmakta olan vekalet savaşları ve bunların sonucu olan kitlesel göçler bu çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Dahası, giderek şiddetlenen bu çelişkiler üçüncü bir dünya savaşı tehlikesini gündeme getirmiş bulunmaktadır...
Yapay zekalı bilgisayarlar ve robotik sistemler ise mevcut sistem içinde insanlığa hizmet etmek yerine bu çelişkileri şiddetlendirecek biçimde kullanılmaktadır.
***
Bu konjonktür, “gelişmiş ülkeler” ile “gelişmekte olan ülkeler” arasındaki çelişkileri de yoğunlaştırmıştır...
Yakın zamana kadar ABD ve onun yönettiği “Batı dünyası” küreselleşme aracılığıyla dünya ekonomisi ve siyaseti üzerinde tartışılmaz bir üstünlük kurmuşlardı. Ancak emperyalist devletler uyguladıkları politikalarla eski “sosyalist” dünyanın iki büyük aktörü olan Rusya ve Çin’in güçlerini birleştirerek direnmesine yol açmışlardır...
Bu gelişmeye paralel olarak Batı dünyasının hegemonyacı politikalarından rahatsız olan eski sömürge ve yarı-sömürge ülkeler 60’lı yıllarda olduğu gibi yeniden bu ülkelerin çevrelerinde toplanmaya başlamışlardır...
Küresel hegemonyalarının tehlikeye düştüğünü gören ABD ve “Batı dünyası” öfke içinde yeni bir dünya savaşı tehlikesini doğuracak girişimlere hız vermiştir. Bu girişimde güvendikleri en büyük silah yapay zeka ve robotik teknolojidir. Ancak artık karşılarında yer alan rakipler de yapay zeka ve robotik teknolojinin tüm imkanlarını onlara karşı kullanabilecek güce kavuşmuş durumdadır.
***
Kısacası, 1980’li ve 90’lı yıllarda eski “sosyalist” kampın dağılması ve Çin’in ABD’nin ekonomik ve siyasi yörüngesine kapılmasının sonuçları ABD ve Batılı ülkeler açısından hiç beklemedikleri sonuçlar yaratmış bulunmaktadır...
“Küreselleşme” eğilimi devam etmektedir, ancak bu eğilim, beklenenin tersine “bin yıl sürecek bir ABD egemenliği” doğurmamış, emperyalist politikalara karşı duyulan tepki nedeniyle özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere ABD’nin egemenlik alanında yer alan tüm ülkelerde anti-emperyalist nitelik taşıyan ulusal hareketlerin yeni bir canlama ve toparlanma süreci içine girmesine yol açmıştır...
Günümüzde Nijer’den Ortadoğu ülkelerine, Kolombiya’dan Brezilya’ya kadar tüm dünyada anti-emperyalist bir nitelik taşıyan “ulusalcı” hareketlerin hız kazanması bu gelişmenin açık bir kanıtıdır.
***
Bu ülkelerin bir bölümü geçmişte belli bir sanayileşme ve eğitim sürecinden geçmiş, gelişmiş teknolojileri kullanabilecek insan gücüne sahip ülkelerdir. Bu ülkeler, yapay zeka ve robotik teknolojinin ürünlerini ithal yoluyla da olsa hızla “ithal etme” ve üretim sürecine dahil etme imkanına sahiptir...
Türkiye de bu ülkeler arasındadır...
Türkiye’nin bazı siyasetçileri ve sanayicileri bu gelişmeleri görmekte ve değerlendirmektedir; demokratik ve sosyalist güçleri de artık bu gerçeğin farkına varmak zorundadır.