Bir Sıvas türküsü vardır.

Bilirsiniz…

'Çıkalım kaleye bir akşam üstü

Sen Sıvas'ı seyret yar ben de seni'.

***

Bilinir, bütün kaleler gibi Sıvas Kalesi de (Ki, bugün hemen hiçbir iz yok kaleden) yüksek bir tepededir. Oraya çıktığınızda kenti, Sıvas'ı kuşbakışı seyreylersiniz.

Türküde buradan esinlenilmiş.

Sevgilinin Sıvas'a hayranlığı ile türküyü yakanın sevgiliye hayranlığı, Sıvas'ı kuş bakışı seyretmenin güzelliğiyle, sevgilinin yüzünü seyretmenin güzelliği buluşturulmuş sözlerde, ezgilerde…

Bu türküyü dinlerken, sevgili düşünülür değil mi?

Oysa ben bu türküyü ne zaman dinlesem, sevgiliyi değil Metin Altıok'un dizelerini anımsarım.

Bir başka şair, adaşı Metin Demirtaş'ın o güzelim dizeleriyle portresini çizdiği Metin Altıok'un…

Demirtaş'ın dizelerinde nasıl bir imgedir Altıok?

'Sakarya Caddesinde / Esrik, başı omuzlarına gömülü / İnce ince yürüyen bir soru imi. / Çehof'un bir öyküsünden kaçmış / Tel çerçeveli gözlükleriyle / Çelimsiz bir imge'.

***

Ankara sokaklarında Çehof'un bir öyküsünden kaçmış gelmiş gibi dolaşan (Hala dolaşan) Metin Altıok'un o hep anımsadığım şiiri mi?

'Sis'.

'Sis' deyince usumuza önce Tevfik Fikret gelse de, Metin Altıok'un da aynı adlı bir şiiri var…

'Özenle boyadım ipliğini sevginin, / Gidip de bulamamanın incinmiş rengine. / Sisi gümüş bir rüzgarla tepelerden eğirdim, / Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını, / Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim. / Ölümü tastamam ezberledim de geldim, / Dilimde bu buruk türkü tadıyla / Bilmem ki buradan nereye giderim. // Sonunda kendime bir top yangın edindim, / Soluğumla besledim dudağımın ucunda. / Ömrümün külüydü hep savrulan ardımda, / Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri / Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla. / Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla, / Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.'

***

O Sıvas türküsüyle hep Metin Altıok'un dizelerini anımsarım. Çünkü, Sıvas'ın Madımak Oteli'nde, 1993'ün 2 Temmuz'unda yakıldı Metin Altıok.

Şair arkadaşlarıyla, yazar arkadaşlarıyla, semahçı genç arkadaşlarıyla birlikte…

Türküler söyleyen, incelikli dizeler yazan, semah dönerken bedenleri görsel bir şiire dönüşen, Türkiye ve dünyamızın sorunları üzerine düşünen insanlar alevler içinde yakıldı.

Onları tanımış, onlarla dostluklar kurmuş, sofraları, şiirleri, türküleri paylaşmış birisi olarak Sıvas denilince, onları anımsamamam olanaklı mı?

Oysa Sıvas'ı bir güzel kent olarak düşünmek, türküyü ise sevgiliyi düşünerek dinlemek isterdim.

***

Geçen Pazar günü (21 Nisan) Çubuk'un Akkuzulu Köyü'nde yaşananların görüntülerini ekranlardan izlerken de Sıvas'ı anımsadım.

Şehit cenazesine katılmak için orada olan ana muhalefet partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na yumruklu, tekmeli saldırının görüntülerini izlerken… Özellikle de o 'Yakın o evi, yakın!' bağırışını duyduğumda…

Ellerinde bıçak var. Taşlar var. Kılıçdaroğlu'nun söylediğine göre, önceden hazırlanmış sopalar bile dağıtılmış…

Ve Kılıçdaroğlu'nun saldırganlardan kaçırılarak götürüldüğü eve yöneliyor kalabalık. Aralarında bir ses duyuluyor:

'Yakın o evi, yakın!'

***

Çubuk'u güzel türküleriyle, o benzersiz tattaki turşularıyla, üzümüyle, şarabıyla anmak, anımsamak varken, özenle sevginin ipliğini boyayanların yakıldığı bir katliam şehri olarak belleklerimize kazımak istedi birileri.

Aynı Sıvas'taki saldırganlar gibi, planlanan bir katliam için dışarıdan getirilmiş birileri…

Ve onlara seslenişi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın:

'Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajı verdiniz…'

***

Bir kez daha Sıvas'ı anımsadım.

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in, 'Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir' deyişini…

Ve dizelerini Metin Altıok'un…