Önceki yazımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye ve Irak'ın kuzeyine yapılan operasyon sürdüğü sırada Suriye ile ilişkileri düzeltmeye yönelik adımlar atmasına dikkat çekmiş...
'Ardı ardına yapılan bu diplomatik ve askeri hamlelerin 2023 seçimlerinin yaklaştığı bir ortamda yapılması ilginçtir' demiştik...
Aynı yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakınlığı ile tanınan gazeteci Abdülkadir Selvi'nin, görüşmelerin arkasında 'Grand Strateji' adını verdiği bir konseptin bulunduğunu; bu stratejinin gri alanların yönetilmesi, kriz konularının ortadan kaldırılması ve sorunlu ilişkilerin düzeltilmesi' anlamına geldiğini öne sürdüğünü hatırlatmıştık.
***
Peki, bu 'Grand Strateji' yani 'Büyük Strateji' nereden çıkmış olabilir?..
Bu sorunun cevabı yazımızın başlığı ile yakından ilgilidir...
Dünyadaki gelişmeler, ABD ve Batı Avrupa ile Avrasya ülkelerini iki cephe halinde karşı karşıya getirmiş bulunmaktadır. Asya ile Avrupa arasında bir köprü. bir başka deyişle 'ara ülke' konumunda bulunan Türkiye de ABD'nin 'stratejik müttefiki' ve NATO üyesi olarak kalmaya çalıştığı halde koşulların zorlamasıyla olması gereken yere, yani Avrasya cephesi'ne doğru sürüklenmektedir.
***
Dolayısıyla objektif koşulların artık Türkiye'yi ABD'nin 'stratejik müttefiki' olduğu yolundaki aldatmacayı görmek zorunda bıraktığını ve ABD desteğiyle iktidara gelmiş olan AKP'nin bile yirmi yıla yakın bir süre tüm gerçeklere direnmiş, ABD'nin ortağı olarak kalmaya devam etmek için her tavizi vermiş olmasına karşın bu gerçeği kabullenmek zorunda kaldığını söyleyebiliriz...
Gerçekten de örneğin Rusya'nın karşı karşıya bulunduğu durum ile Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu durumu karşılaştırırsak, her iki ülkenin de benzer sorunlarla karşı karşıya bulunduğunu hemen görebiliriz...
Rusya'nın ABD-Avrupa ve Ukrayna cephesi tarafından sıkıştırılarak küçülmeye ve parçalanmaya zorlandığı, Ukrayna-Rusya savaşının Rusya'nın bu stratejiye direnmesinden çıktığı ortadadır...
Türkiye de ABD tarafından içine sürüklendiği Suriye savaşı nedeniyle zayıflatılmaya, yıpratılmaya ve PKK/PYD aracılığıyla parçalanmaya çalışılmaktadır...
Bu mücadelede ABD ve PKK/PYD'nin en yakın müttefikleri Avrupa Birliği ülkeleri, özellikle de Yunanistandır.
***
ABD'nin kışkırtarak Rusya'nın önüne attığı Ukrayna'nın da bu cephenin ön saflarında yer aldığı ve Bizzat Zelensky'nin ağzından Yunanistanla 'ortak hedeflere' (yani Rusya ve Türkiye'ye) karşı birlikte mücadele etme çağrıları yaptığı bilinmektedir...
Türkiye'nin ABD'nin sözde stratejik müttefiki olmasına dayalı 'eski' strateji, aslında ülkemizin ABD, AB, Yunanistan, Ukrayna, NATO ve PKK/PYD'nin oluşturduğu cephe tarafından kurulmuş olan tuzağın içine çekilmesinin aracıdır...
Rusya da Gorbaçov ve Yeltsin dönemlerinde bir takım vaatlerle kandırılarak böyle bir tuzağa sürüklenmiş, ancak Putin iktidara geldikten sonra bu tehlikenin farkına vararak direnmeye karar vermişti. Hayatın gerçekleri, Türkiye ve Rusya'yı aralarındaki tüm çelişkilere karşın bir araya gelmek ve ortak saldırıya karşı direnmek zorunda bırakmıştır.
***
Yaklaşan seçim ortamında ABD'nin başını çektiği blokun AKP iktidarını bizzat Biden'ın ifadesiyle 'darbeyle değil seçimle değiştirme' stratejisini uygulamaya koymuş olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Rusya ve Çin'in başını çektiği 'Avrasya Cephesi'ne daha da yaklaştırmış, ABD ile birlikte mücadele ettiği Esad rejimi gibi 'düşmanlarla' uzlaşma aramak zorunda bırakmıştır...
Çünkü ABD'nin karşısında oluşmakta olan cephe yalnız Rusya ve Çin'den ibaret değildir. İran, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Suriye ve Irak da bu cephenin parçasıdır. Arap dünyasının en 'Amerikancı' ülkeleri olan Suudi Arabistan, Katar ve BAE gibi petrol zengini ülkeler de tıpkı bir çok Afrika ülkesi gibi aralarındaki tüm çelişkilere karşı bu cepheye yaklaşmaktadır...
Dahası, ABD'nin arka bahçesi olarak görülen Latin Amerika bile neredeyse tümüyle bu cephe ile işbirliğine yönelmiş bulunmaktadır.
***
Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında İngiltere ve Fransa'nın başını çektiği emperyalist devletlere karşı Sovyet Rusya ile işbirliği yapmış ve bundan hem Rusya hem de Türkiye yarar sağlamıştı...
İsmet İnönü de ne zaman ulusal çıkarlarımızı savunmaya kalksak ABD ve NATO'nun karşımıza çıktığını görerek 'Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır' demiş, ama bunu yapmaya gücü yetmemişti...
Şimdi Türkiye, koşulların zorlamasıyla da olsa bir kez daha o noktaya gelmiş bulunmaktadır.
(Devam edecek)