ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçlarına yapılan itirazların reddedilmesinden sonra Türkiye'ye yönelik ABD yaptırımlarının Trump tarafından 'sümenaltı'ndan çıkarılarak uygulamaya konulması şaşkınlık yaratmıştı...

Biz de bunun üzerine bu köşede 'Trump, ABD yaptırımlarını neden başlattı' başlıklı bir dizi yazı yayınlamıştık...

Bu yazılarda ABD gibi 'dünyanın en güçlü ekonomisine sahip' bir ülkede Trump gibi 'öngörülemez' bir figürün toplumsal bir tepkiye yaslanarak iktidara gelebilmesini mümkün kılan koşulları şöyle tanımlamıştık:

'Trump, ilk başkan adayı olduğu dönemde Cumhuriyetçi Parti'nin desteğini tamamen arkasına almıştı. Ancak bu desteğin verilmesindeki esas etken Trump'ın uluslararası ilişkilerdeki tercihlerinden çok, ABD'nin içinde yaşanan toplumsal kutuplaşmaydı. 2019 yılında bu kutuplaşma öyle bir noktaya varmıştı ki, yapılan bir ankette katılımcıların yüzde 67'si 'ABD'nin iç savaşın eşiğinde olduğu' yönünde görüş bildirmişlerdi...'

***

ABD'de yaşanan bu kutuplaşma süreci, Trump'ın Suriye'den çekilme kararını almasının ardından aleyhine dönmüş, ardından koronavirüs salgını nedeniyle ülkede 400 bine yakın insan hayatını kaybedince seçimi kazanan Biden olmuştu...

Bu yenilgiyi kabul etmek istemeyen Trump, Cumhuriyetçi Parti içindeki pozisyonunu korumak ve kendisi hakkındaki soruşturma yürüten kuruluşların üzerine gelmesini önlemek için bir şeyler yapmak zorundaydı...

Trump'ın Türkiye'ye yaptırımları 'sümen altından' çıkararak yürürlüğe koyması, Rusya'ya yaklaşan Türkiye karşısında tavizkar bir tutum izlediği eleştirilerini önlemeye ve böylece siyasi yaşamını bir sonraki seçimlerde yeniden aday olabilecek şekilde sürdürmeye yönelik planının bir parçasıydı.

***

Trump'ın siyasi serüveni bu noktaya kadar anlaşılabilir ve analiz edilebilir bir süreçti...

Ancak Trump'ın karmaşık kişiliğinde analiz edilmesi güç bazı yönler de vardı...

Bu nedenle, herkes kendisinden başkanlık sonrasındaki siyasi yaşamını sürdürme çabalarına yönelik işler yapmasını beklerken, o, birdenbire kimsenin beklemediği bir şekilde taraftarlarını topladı ve Kongre Binası'nı basmaya gönderdi.

***

Kongre Binasında o sırada seçimlerin sonucunu onaylamaya yönelik rutin işlemler yapılmaktaydı...

Yani, yapılan baskının sembolik bir anlamı vardı ama seçim sonuçlarını değiştirmek gibi bir sonuç doğurması imkansızdı...

Neticede, bir protesto gösterisi olarak başlayan olay, 'ayaklanma girişimi'ne dönüştü ve 'kabak' Trump'ın başında patladı!

***

Yapılan baskın başkanlık seçimlerinin sonuçlarını etkilemedi...

Ama Trump'ın Cumhuriyetçi Parti'nin desteğini yitirmesine ve başkanlığı devretmesine günler kala başkanlıktan azil sürecinin başlatılmasına yol açtı...

20 Ocak'ta başkanlığı sona erecek Trump'ın görevden alınması için 10 Ocak'ta bir azil sürecinin başlatılması ilk bakışta anlaşılmaz bir girişim gibi görünse de, bu olay, Trump'ı başkanlık görevini seçim kaybetmiş bir politikacı olmaktan çıkarmış, ayaklanma girişiminde bulunan bir 'suçlu'ya dönüştürmüştür... Ve azil sürecinin sonucu ne olursa olsun, bu süreç kendisi hakkında halen başka suçlardan yürütülmekte olan 16 soruşturmanın sonuçlarını etkileyecektir.

***

Trump'ın karşısında saf tutan 'küresel elit' hiç kuşkusuz olayın yarattığı fırsattan 'tepe tepe' yararlanacaktır...

O nedenle Kongre Binası'nın işgal girişimine başlangıçta önleyici bir tepkinin gösterilmediği, böylece olayın bir protesto gösterisi olmaktan çıkarılıp bir ayaklanma girişimi haline getirildiği iddiaları da ortaya atılmaktadır...

Bu iddialar gerçeklik payı varsa, hiç kuşkusuz bunda Trump'a cephe almış bulunan istihbarat örgütlerinin de katkıları olmuştur.

***

Sonuçta, Trump, tam da 'mağdur'u oynayan bir politikacı olarak gelecek seçimlere hazırlanırken, kendi yaptığı hatanın sonucunda 'suçlu' durumuna düşmüştür...

Bu hatayı nasıl yaptığına gelince...

Bu, siyasi analistlerin değil psikiyatristlerin alanına giren bir konudur.