Dün ticaret savaşının askeri boyutlarına değinmiş ve konunun Türkiye'yi de ilgilendirdiğini söylemiştik...

Ancak olayı tüm boyutlarıyla kavrayabilmek için biraz geriye, Türkiye'nin Çin'den füze alımı girişiminde bulunduğu günlere kadar gitmemiz gerekiyor...

Hatırlayalım...

2013 yılında Türkiye hava savunma sisteminin geliştirilmesi projesi çerçevesinde bir ihale açmıştı...

İhaleye ABD, AB, Rusya ve Çin katılmıştı...

İhale süreci sırasında ABD'nin Raytheon firması yalnızca Patriyot füzelerinin NATO sistemi ile uyumlu olduğunu, Rusya veya Çin'den füze alınması durumunda bunun büyük bir sorun yaratacağını savunmuştu...

Buna karşın ilk aşamada ihaleyi Çin firması China Precision Machinery Import-Export Corp (CPMIEC) kazanmış ve böylece Çin, ilk defa füze savunma sistemini bir NATO ülkesine satmayı başarmıştı.

İşin ilginç tarafı Çin’in CPMIEC şirketinin, ABD’nin yaptırım listesinde yer almasıydı.

***

Ancak sonunda ihale süreci uzatıldı ve Çin'in kazandığı ihale iptal edildi...

Bu tavır, ABD'nin baskılarının etkili olduğu şekilde yorumlanırken, bazı Çinli uzmanlar Türkiye'nin ABD'den alacağı füzelerin fiyatlarını düşürmek amacıyla Çin'i kullandığını iddia etti...

Türkiye ise Çin'in teknoloji transferini reddetmesini gerekçe gösterdi.

***

Aslında bu iddiaların hepsinde bir gerçek payı vardı...

Türkiye, ABD'nin PKK'ye destek olan ve Suriye'de bir Kürt devleti kurmaya çalışan politikalarından rahatsızdı ve bu rahatsızlığını bir şekilde göstermek istiyordu... Ancak, ortada ABD'ye ters düşmeme endişesinin yanı sıra NATO üyeliği de söz konusuydu ve silah standardizasyonu bu üyeliğin bir gereği olarak sunuluyordu...

Öte yandan ABD ile Çin, dünya ölçeğinde "ticaret savaşı" olarak adlandırılan bir savaşın içine girmişken Türkiye'nin ABD'yi reddederek Çin'den füze almaya kalkması ABD'yi son derece rahatsız etmişti...

Ama iş o noktada daha ileri gitmedi.

***

Ne var ki, o gün dondurulan hoşnutsuzluğun nedenleri ortadan kalkmadı...

Bunun sebebi, ABD'nin Türkiye'yi kendine mecbur gören ve onun "hassasiyetlerini" kaale almayan tavrıydı...

Ve bu tavır "arızi" bir tavır değildi!

***

Sonuçta o gün bir uzlaşma ile çözülmüş gibi görünen sorun Türkiye'nin Rusya'dan S 400 füzeleri almaya karar vermesiyle yeniden patlak verdi...

Rusya'dan yapılan açıklamalara göre yine teknoloji transferi söz konusu değildi...

Ama bu kez Türkiye, ABD'nin tüm baskılarına karşın anlaşmadan caymadı.

***

Dahası bu kez olay yalnız silah alımı meselesi değildi...

Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütüne katılmaktan bahsediyor...

Rusya ile Türk Akım projesi gibi büyük bir petrol ortaklığına giriyor...

Ve Akkuyu nükleer santrali işini Rusya'ya veriyordu.

***

ABD Savunma Bakanı James Mattis, geçtiğimiz günlerde ABD'nin bu konudaki tepkisini çok net bir biçimde ifade ederek Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri satın almasını, kuruluşundan bu yana NATO çatısı altında görülen en aykırı davranış olarak niteledi...

ABD medyasının etkili isimleri Türkiye'ye karşı yaptırım istedi...

Ve ABD Yunanistan'ın savaş uçaklarını yenileme kararı alırken, bir grup senatör F-35’lerin Türkiye’ye sevkiyatının engellenmesi için ABD Senatosu’na yasa tasarısı sundu.

***

Ortada çok ilginç bir durum var...

ABD, Türkiye'ye karşı savaş çığlıkları atan Yunanistan'ı ve ülkeyi bölmeye çalışan PKK'yı destekliyor...

Onun en büyük rakibi olan Çin de Yeni İpek Yolu Projesi ile Avrupa'ya Akdeniz üzerinden ulaşmaya çalışırken Türkiye'nin önerdiği Çandarlı limanını değil Yunanistan'ın Pire limanını tercih ediyor...

Bir anlamda "düşman kardeşler" Türkiye yerine Yunanistan'la işbirliği yapma konusunda birleşiyor.

***

Demek ki kararsız politikalar bazen hem "dostları" hem "düşmanları" gücendirebiliyor...

Bu da önümüzdeki dönemde Türkiye'nin zor da olsa bir seçim yapması gerektiğini gösteriyor...

Bakalım o seçim ne yönde olacak?