Şiirle başlayan, öykülerle devam eden, şimdi ise sahneye taşınan bir edebiyat yolculuğu… Kimi zaman içsel bir ses, kimi zaman toplumsal bir çığlık. Türk edebiyatında kendine özgü üslubu ve samimi anlatımıyla dikkat çeken Şair ve Yazar Pınar Akdemir’in bu yolculuğuna konuk olduk. Yazın hayatında içsel dünyasıyla toplumsal duyarlılığını harmanlayan Akdemir, son yıllarda tiyatro ve oyunculuk alanında da kendini geliştirip, sanatta çok yönlülüğü savunanlardan… Bu röportajda, Pınar Akdemir ile edebiyata olan ilgisinin başlangıcından yazın anlayışına, sanata ve gençliğe dair görüşlerinden gelecek hedeflerine kadar pek çok konuyu ele aldık.
· Edebiyata olan ilginiz nasıl başladı?
Liseden mezun olduktan sonra Halkla İlişkiler ve Reklamcılık okudum. Ancak yazı yolculuğum çok daha önceye, ilkokul yıllarıma dayanıyor. TRT 1’deki çocuk programlarını izler, ardından kendi kendime onların taklidini yapardım. O yaşlarda ilk şiirlerimi kaleme aldım. Lise dönemine geldiğimdeyse, haberlerde karşılaştığım savaşlar ve olumsuz olaylar beni derinden etkiledi. Bu duygularımı şiirle ifade etmeye başladım. Sonrasında hikayeler yazdım. Yazmak benim için hem bir ifade biçimi hem de ruhumu dışa vuran bir yol oldu.
“HER CÜMLEDE BİRAZ ‘BEN’ BİRAZ ‘HAYAT’ VAR”
· Yazarken daha çok iç dünyanızı mı anlatıyorsunuz, yoksa gözlemlerinizi mi aktarıyorsunuz?
Yazarken elbette iç dünyamın etkisi çok büyük. Kaleme aldığım her metin aslında içimde büyüyen bir duygunun, bir düşüncenin dışa vurumudur. Fakat sadece iç dünyamla sınırlı kalmam mümkün değil; yaşadığım çevre, tanık olduğum olaylar, karşılaştığım insanlar da beni ister istemez etkiliyor. Bazen bir sokakta yürürken gördüğüm bir yüz, bir çocuğun ağlayışı ya da yaşlı birinin bakışı bile bende derin izler bırakabiliyor. Bu gözlemler, içsel dünyamla birleştiğinde ortaya samimi ve gerçek metinler çıkıyor. Yani aslında yazdıklarım, iç dünyamla dış dünyanın sürekli bir etkileşim içinde olduğu, birbirini besleyen bir dengeyle şekilleniyor. İçtenliğin okuyucuyla kurduğum bağda en önemli etken olduğunu düşünüyorum. İnsanlar yazdıklarımda kendilerinden parçalar bulduklarında, bir dizemde kendi hikayelerini gördüklerinde, o metinle duygusal bir bağ kuruyorlar. Çünkü ben yazarken kendimi saklamıyorum; olduğum gibi, hissettiğim gibi yazıyorum. Bu da okuyucunun ruhuna daha doğrudan temas etmemi sağlıyor.
· Türk edebiyatında sizi etkileyen, sizi yazmaya teşvik eden isimler kimler oldu?
Bir dönem sadece kişisel gelişim kitapları okuyordum. Ancak Cezmi Ersöz’ün “Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni” adlı kitabı dikkatimi çekti. Sonrasında kendisinden randevu alıp şiirlerimi gösterdim. Şiirlerimi çok beğendiğini söyledi, uzun ve değerli bir sohbetimiz oldu. Beni yazma konusunda daha da cesaretlendirdi. Bunun dışında Sabahattin Ali’nin şiirleri ve yazıları ile Zülfü Livaneli’nin romanlarını ve şiirlerini de çok severek okurum. Bu yazarların duygusal derinlikleri ve anlatım güçleri bana çok ilham verdi.
“ŞİİR, ÖLÇÜDEN ÇOK İÇTENLİĞE YASLANMALI”
· Şiirde kuralların mı yoksa özgürlüğün mü daha önemli olduğunu düşünüyorsunuz? Kendi eserlerinizde bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Açıkçası, edebi yolculuğum boyunca kalıplara ve katı kurallara bağlı kalmaktan hiç hoşlanmadım. Anlam bütünlüğünü korumak tabii ki önemli; ancak şiirin esas gücü duygudan gelir. Benim için şiir, o anki iç dünyamın doğrudan yansımasıdır ve nasıl hissediyorsam öyle yazılır, öyle kalır. Serbest anlatım, duygularımı özgürce ifade etmeme olanak sağlıyor. Bazen ritmik, bazen dağınık bir yapı taşısa da her zaman samimi ve içten oluyor. Bence şiiri katı kurallarla sınırlandırmak, onun doğallığını ve etkileyiciliğini zedeleyebilir.
· Edebiyat dışında tiyatro ve oyunculukla da ilgileniyorsunuz. Bu alanların birbirini nasıl beslediğini düşünüyorsunuz?
Şu sıralar aktif olarak oyunculuk eğitimi alıyorum ve özellikle kamera önü oyunculuğuna yoğunlaşmış durumdayım. Tiyatro ve sinema benim için sadece bir meslek değil, aynı zamanda büyük bir tutku. Bu alanlar, edebi üretimime de doğrudan katkı sağlıyor. Oyunculuk eğitimi, hayal gücümü genişletirken, karakter yaratımı ve duygu aktarımı konusunda bana çok şey katıyor. Yazarken artık sadece kelimeleri değil, sahneleri ve karakterleri de zihnimde daha canlı bir şekilde canlandırıyorum. Bu da anlatımıma derinlik ve gerçeklik kazandırıyor, eserlerimi daha etkileyici hale getiriyor.
· Gençlerde kişisel gelişim eksikliği, empati yoksunluğu giderek artıyor. Sizce bu sorunlara karşı ilk olarak nereden başlanmalı?
Bu soru benim için gerçekten çok önemli. Bence her şeyin temeli eğitimdir; ancak sadece okulda verilen eğitim değil, ailede başlayan, sevgi ve saygı temelli bir eğitimden bahsediyorum. İnsan haklarına, doğaya ve topluma saygı; kurallara uyum, empati ve hoşgörü çocuklara küçük yaşlardan itibaren kazandırılmalı. Unutmamalıyız ki her çocuk yarının annesi ya da babası olacak. Eğer çocuklar sevgiyle, anlayışla, itilmeden, saygıyla ve özgüvenle büyürse, ileride hem kendilerine hem de topluma faydalı, üretken bireyler olurlar. Sağlam temellere dayanan böyle bir eğitimle güçlü, bilinçli ve duyarlı bir toplum inşa edebiliriz.
“KADIN VAR OLDUKÇA İNSANLIK AYAKTA KALIR”
· Kadın yazar olmanın zorluklarını göz önünde bulundurursak, yeni nesil kadınlara neler önerirsiniz?
Ne yazık ki günümüzde hala kadını tartışma konusu yapan bir kesim var. Bu da çoğu zaman, kadının kendini özgürce ifade etmesinden rahatsız olan, gelişmemiş ve değişime kapalı zihinlerden kaynaklanıyor. Ancak hiçbir kadın, bu önyargıların gölgesinde kalmamalı. Kendine güvenen, ne yaptığını bilen bir kadın; hangi alanda olursa olsun, kararlılıkla yoluna devam etmelidir. Kadın demek; merhamet, üretkenlik, duyarlılık ve yaşam demektir. Kadın var oldukça, insanlık ayakta kalır. Yeni nesil kadınlara en büyük tavsiyem şu olur: Yazın, konuşun, üretin ve hiçbir koşulda geri adım atmayın. Hayallerinizin önüne engel koymaya çalışanlara değil, sizi yüreklendiren ve destekleyen insanlara kulak verin. Cesaret, kararlılık ve inançla yürüdüğünüz sürece hiçbir güç sizi durduramaz.
“SOSYAL MEDYA ŞİİRİ TÜKETMİYOR, TAŞIYOR”
· Sosyal medyanın şiiri yozlaştırdığına dair görüşler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gençlere edebiyatla bağ kurmaları için neler önerirsiniz?
Aslında ben sosyal medyanın şiiri daha görünür ve ulaşılabilir kıldığını düşünüyorum. Günümüzde insanlar telefonlarından neredeyse hiç ayrılmıyorlar; bu durumda, sosyal medya aracılığıyla karşılarına çıkan bir şiir bile ruhlarına dokunabiliyor. Elbette, niteliksiz içeriklerin de varlığı bir gerçek; fakat aynı zamanda güzel, anlamlı ve ilham verici şiir paylaşımları da oldukça yaygın. Bu durum, gençlerin edebiyata ilgi duyması açısından olumlu bir gelişme. Ancak, gençlerin edebiyatla daha derin ve kalıcı bağlar kurabilmeleri için sosyal medya dışındaki şiir dinletileri, yazar buluşmaları ve edebiyat atölyeleri gibi etkinliklerin sayısı artırılmalı. Kitap kokusu ve sayfaları elle çevirmek gibi deneyimlerin yerini hiçbir şey tutamaz.
· Geleceğe yönelik projeleriniz ve hayalleriniz nelerdir?
Geleceğe dair birçok hayalim var. Henüz yolun başındayım, hiçbir şeyi tamamladığımı düşünmüyorum. Yazmakta olduğum yeni bir roman var. İlk romanım “Benimle Gel”in sinemaya uyarlanması gibi büyük bir hayalim var. Şiirlerimin daha geniş kitlelere ulaşmasını istiyorum. Yeni kitaplar, yeni dizeler, yeni sahneler… Ayrıca oyunculuk eğitimimi profesyonel bir kariyere dönüştürmek istiyorum. Uzun vadede ise doğayla iç içe, müstakil bir evde, bahçemde çocuklarım ve torunlarımla vakit geçirdiğim huzurlu bir hayat kurmak istiyorum. Yazmak, o çimenlerin üstünde bile devam edecek...