Ankara Kalesi'nin eteklerinde yer alan Gramofon Cafe, tarih, sanat ve müzikle iç içe olan dokusu ile dikkat çekiyor. Cafedeki gramofonlar, plaklar, fotoğraf makineleri ve eski radyolar büyük ilgi görüyor. Ankaralılar bu mekanda tarihi dokunun içinde adeta zaman da yolculuk yapıyor. 20 yıl önce ilk atölyesini Pirinçhan'daaçtığını ifade eden Ali Olcay atölyesinde gramofon tamiri ve onarımı ile uğraştığını söyledi. Eski bir gramofonu ilk eline aldığında çok şaşırdığını belirten Olcay,'Gramofonla ilk tanıştığımda gramofondan çıkan gerçek insan sesi karşısında büyük bir şaşkınlık ve hayranlık duydum. Sonra bu bende aşka dönüştü. Bu aşkla yıllardır uğraştım.' dedi. Gramofonla yıllar önce, henüz bir antika mobilya tamircisiyken, ustasına gelen bir antika gramofon sayesinde tanıştığını belirten Gramofoncu Ali olarak bilinen Ali Olcay, 'Gramofondan çıkan o büyülü sese aşığım' dedi.

MÜZEYYEN SENAR'IN O SESİ KULAĞIMDA HALA

Olcay konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Müzeyyen Senar'ın 'Ninni' diye bir taş plağı vardı.Yanında çalıştığım usta ile birlikteo taş plağı dinledik. Usta da o taş plağı dinlediğinde çok hüzünlendi. Müzeyyen Senar'ın o sesi kulağımda kaldı. O süreçten sonra gramofon mekaniğinin nasıl çalıştığını çok merak ediyordum. Seyranbağları'ndaki atölyeden ayrıldıktan sonra Pirinçhan'a geldim. Buraya geldiğimde birkaç tane gramofon aldım.Mustafa isimli bir ustam vardı. Onunla birlikte deneme yanılma yöntemi yoluyla gramofon tamiratı işini epey geliştirdik. Şu anda da gramofon tamiratında kendimi bir profesyonel olarak görüyorum.' Sonraki süreçte de taş plakları, eski pikapları ve gramofonları topladığını belirten Olcay, bu süreç esnasında bir cafeaçma fikrinin doğduğunu ifade etti.

GRAMOFON CAFE'NİN İKİ ŞUBESİ VAR

Olcay, cafe fikrinin doğuşunu ise şöyle anlattı: 'Bir dönem Ankara Üniversitesi'nde gramofonla ilgili dinletiler ve söyleşiler yapıyordum. Öğrencilerle bilgi birikimimi ve koleksiyonumu paylaşıyordum. Öğrencilerin ilgisi çok fazlaydı. Bu ilgiye benim bir cevap vermem gerekiyordu. O sırada da Gramofon Cafe fikri doğdu. Şu an Gramofon Cafe'nin iki şubesi var. Birisi Pirinçhan'ın karşısında diğeri de Ankara Kalesi'nin eteklerinde.' Gramofonları ve plakları antikacılardan temin ettiğini belirten Olcay, çalışmayan gramofonları dahi aldığını tamir edip hayata yeniden kazandırdığını söyledi.

'HASAN SALTIK İLE ÇALIŞIYORUM'

Kalan Müziğin sahibi Hasan Saltık ile çalıştığını Saltık'ın eski taş plakları dijitale aktarma konusundapiyasanın en iyisi olduğunu belirten Olcay, Saltık'ın eski Osmanlı dönemindeki taş plakları dijital ortama aktardığını söyledi. Olcay, Hasan Saltık ile sürekli dirsek temasında olduklarını da ifade etti. Olcay, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Taş plaklar buluyoruz. Örneğin Tanburu CemilBeyi'in iki yıl önce külliyatını yaptık.O külliyatın içinde benim de taş plaklarım vardı. O taş plağı dijitale aktarıp tekrar dinlemek bizim için inanılmaz keyifliydi. O taş plaklar saklı bir yerde kalmasından ziyade en azından insanlara ulaşıyor.' Nadir olan plakları evinde sakladığını diğer plaklarını da Gramofon Cafe'nin iki şubesinde insanlarla paylaştığını ifade eden Olcay binlerce plağının olduğunu söyledi. Olcay, Tanburu Cemil, Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Aşık Veysel, Münir Nurettin Selçuk, Diyarbakırlı Celal Güzelses, Ürgüplü Refik Başaran'ın plaklarının yanı sıra Anadolu ve Türkiye'den çıkmış bütün seslerin plaklarının kendisinde mevcut olduğunu dile getirdi.

ZEKİ MÜREN'DEN SAFİYE AYLA'YA UZANAN YOLCULUK

İlk ses kaydının yapılıp günümüze kadar gelmesini sağlayan teknolojinin babasınınfonograft olduğunu belirten Olcay, şöyle konuştu: '1877 yılında ilk kayıt yapılıyor. Sonra 1800 yılların sonuna doğru taş plağa geçiliyor. Fonograftın plağı kovan plak yani silindir şeklindedir. 1900'lerin başında da yatay plağa geçiliyor. Sonrasında tek yüzlük plaklar piyasaya çıkıyor daha sonra da çift yüzlü plaklara geçiliyor. Tabi taş plakların serüveni 1960 yıllara kadar sürüyor. Yani taş plakların serüveni yüz yıllıktır. Plak dönemi 1980'lerin sonuna kadar devam ediyor.'

Şu anda plağa yoğun talep olduğunu belirten Olcay, bu nedenle eski plakların baskısının yapıldığını ifade etti. Şimdiki müzik sektöründe ruh olmadığını dile getiren Olcay, 'Dijitallerin ruhu yok o ruh bir insana hitap edemez. Çünkü gramofonda Hafız Burhan şarkı söylerken yanındaymışsınız gibi hissedersiniz. Münir Nurettin, Safiye Ayla, Zeki Müren, Müzeyyen Senar Hamiyet Yüceses bunlar dönemin en etkili sanatçıları ve hepsi de taş plağa sahip olan sanatçılar.' diye konuştu.

'GRAMOFON MÜZESİ KURMAK İSTİYORUM'

Taş plak fiyatlarının 100 TL'den başlayıp 10 bin TL'ye kadar çıktığını belirten Olcay, döneminde çok pahalı olduğu için az üretilmiş ve devamlılığı olmayan gramofonların fiyatlarının çok yüksek olduğunu söyledi. Aslen Yozgatlı olan ve müziğin kendisi için aşk olduğu belirten Olcay, 'Bir daha dünyaya gelirsem yine aynı işi yaparım. İşime aşığım. Hem yaşamımı sürdüreceğim parayı kazanıyorum hem de sevdiğim işi yapıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.' dedi. Hayalinin bir gramofon müzesi kurmak olduğunu söyleyen Olcay, müzeyi de Yozgat'ta kurmak istediğini dile getirerek şöyle devam etti: 'Müzik sektöründe Musa Eroğlu, Cengiz Özkan, Muharrem Temiz, Erkan Oğur, Selçuk Balcı, Resul Dindar gibi isimler buraya gelip bu mekanda müzik konuşuyorlar. Müzik repertuarlarına yardımcı oluyorum. Saklı kalan bir 45'liğin tekrar gün yüzüne çıkması ve bunu bu arkadaşlarla paylaşmam beni mutlu ediyor. Resul Dindar buraya gelip 'Abi benim albümüme bir isim bulsana' dedi.Resul Dindar'ınson albümü olan 'Aşk-ı Meşk' ismini ben koydum. Çok da ses getirdi o albüm.' Gramofon, pikap ve plak satışı da yaptıklarını belirten Olcay, 'Ayrıca taş plak dinletisi eşliğinde kahvaltı ve günün diğer saatlerinde de nostaljik bir atmosferde çay kahve eşliğinde sıcak bir ortam sunuyoruz. Yolu düşen herkesi bekliyoruz' dedi.

Editör: Haber Merkezi