Yazıya, insan ruhunun derinliklerinden yükselen bir çağrıyla başlayan; bilimi ve maneviyatı aynı potada eriten; satırlarında tasavvufun ince sızısını, içsel yolculukların izini taşıyan bir kalemle, yazar, araştırmacı ve eğitmen kimliğiyle tanınan Semiha Sema Türköz ile buluştuk. Çocukluk yıllarından bugüne uzanan manevi arayışını, yazarlık yolculuğunu, “İlahi Aşkla Sema Etmek” adlı kitabının ortaya çıkış sürecini ve özellikle kadınlara yönelik geliştirdiği projeleri konuştuk. Sorularımıza içtenlikle yanıt veren Türköz, yıllara yayılan tasavvuf psikolojisi ve felsefe çalışmalarının birikimini bu eserde bir araya getirdiğini vurguladı.

· Sizi tanıyabilir miyiz?

Çocukluğuma dair hatırladığım en erken anılar, karınca yuvalarını, ağaç kovuklarını, yaprakların damarlarını, geceleyin gökyüzündeki yıldızları gözlemleyip, çevremdekileri sorularımla bunalttığım zaman dilimlerine ait. Sağlık Meslek Lisesi, insan anatomisi ve fizyolojisini detaylarıyla tanımaya başladığım ilk yer. İnsanı biyolojik olarak tanımanın yanında, insani vasıflarını ve mana yönünü anlama, anlamlandırma çalışmalarım da aynı yıllara denk geliyor. Biyoloji bölümü, canlılar alemini daha yakından tanımama ve hayranlık uyandırıcı bir yaratıma şahit olmama vesile oldu. Felsefe ve Sufizm ise hep ilgimi çeken alanlardı. Tasavvuf psikolojisi ve felsefe alanında incelemeler içerisinde olduğum sıralarda, kendimi Tıbbi Biyokimya alanında yüksek lisans yaparken buldum ve böylelikle hormonların biyokimyasal yönünü teorik olarak inceleme fırsatım oldu. Nefes ve NLP eğitimi alıp, kendi üzerimde uygulamakla ise aynı sistematiği birebir deneyimleme fırsatına eriştim. Anlayacağınız, hayatımda madde ve mana üzerine derinleşmeler hep eş zamanlı ve iç içe ilerledi, ilerlemeye de devam ediyor. Şükürler olsun…

· “İlahi Aşkla Sema Etmek” kitabınızın çıkış sürecini ve aldığınız geri dönüşleri anlatır mısınız?

Sürecin başından sonuna öyle anlamlı ve değerli anlara şahit oldum ki, anlatamam. Farklı zamanlarda yazılmış yazılar birleştiğinde, Hz. Mevlana’dan Şems’e, Hz. Fatıma’dan Hz. Meryem’e, Yunus’tan Taptuk Emre’ye ve Şair Erzurumlu Emrah’a; yolumu aydınlatan ve öğretileriyle zenginleştiren yüce şahsiyetler bir araya gelip ışıl ışıl bir meşale oluşturdular. Editörümle birlikte, yolumu aydınlatan ve çok bilge bir kadın olan rahmetli anneme ithaf etmeye karar verdiğimizde, kitabın yayınlanacağı tarih henüz belli değildi. Önceden planlanmamış olmasına rağmen elime Anneler Günü’nde ulaştı. Bu da benim için ayrıca anlamlı oldu tabii… Kitapla ilgili aldığım geri dönüşlere gelince, pek çok tebrik ve teşekkür mesajı aldım. Beni en çok etkileyen yorumlar arasında ise genç bir hanımefendinin; “Kitabınızı bitirdikten sonra adeta sinirlerim alındı, herkese ve her şeye aşkla bakar oldum, artık kimseye kızamıyorum.” demesi oldu.

“HER BİTİŞ BİR BAŞLANGIÇTIR, KALEMLE AÇILAN KAPIDIR”

· Kaleme aldığınız ilk cümleyi yazmadan önce içinizde nasıl bir çağrı hissediyorsunuz? Ve bir metni tamamladığınızda sizde bir bitiş mi olur, yoksa yeni bir içsel kapı mı aralanır?

Tarif etmesi zor bir durum bu. Önceden planlanmış bir hal değil, akışta gelen bir yazma isteği oluşuyor. Genelde tek bir kelimenin duygu hafızamda oluşturduğu çağrışımlar, zincirleme cümleler halinde ellerimle bağlantı kurarak yazıya dönüşüyor. Tamamen kendi düşünce ve duygu dünyamın siyah perdeye yansıması gibi hissediyorum. O nedenle, bitişi ise etkilendiğimiz, kendimizi izlerken içindeymiş gibi hissettiğimiz bir filmin sonunda “The End” yazısını görmek gibi melankolik bir duygu. Hem etkilenir hem de hayata kaldığımız yerden devam ederiz ya, onun gibi düşünün. Biten her metin, içsel bir huzur oluşturuyor. Kendi içsel yolculuğumda, yeni yerler keşfetmiş olmanın mutluluğu olarak ifade etmek yanlış olmaz sanırım.

· Yazılarınızda bilimi ve Sufizmi harmanladığınızı belirtiyorsunuz. Bu iki alan arasında nasıl bir köprü kuruyorsunuz?

Doğruyu söylemek gerekirse, aynı metin içerisinde kullanıyor olmamı, harmanlamak olarak nitelendirsem de gerçekte bu iki kavram birbirinden ayrı değil, aksine oldukça iç içe… Bizler, zihnimizde pek çok şeyi bölüp, parçaladığımız; kalıplara dökmek suretiyle elde ettiğimiz tuğlalarla, ayrı ayrı duvarlar ördüğümüz için öyle algılıyoruz. Bu duvarlar nedeniyle görüntümüz, dolayısıyla farkındalığımız negatif yönde etkileniyor. Bana göre, nasıl ki bilim madde alemini tanımanın en geçerli yoluysa, Sufizm de mana alemini tanımanın en nahif, en latif yolu. İnsan ise bu iki alemi birbirine bağlayan bir arayüz. Yazılım ve donanım gibi düşünün lütfen… Yani anlayacağınız, bu iki alan arasında köprü zaten var ve hep vardı. Önemli olan fark edebilmek ve aşkla, şevkle yürümek.

“BİRLİK BİLİNCİ İÇİN İLK ADIM: YARGILAMADAN DİNLEMEK”

· Toplum olarak “birlik bilinci”ne ulaşmak için nereden başlamalıyız?

İlk adım, yargılamayı bırakmak. Ardından biraz olsun empati geliştirip, lisanımıza nefret değil sevgi sözcükleri yerleştirmek. Selamlaşmayı yaymak, tebessüm edebilmek. İnsan, gribi bulaştırdığı gibi sevgiyi de bulaştıran bir varlık… Maalesef ki toplumun büyük çoğunluğunun beyninin içinde birer mahkeme salonu mevcut. Birbirini anlamaya değil de yargılamaya programlanmış, düşünce kalıplarıyla hareket edenlerin sayısı hiç azımsanacak sayıda değil. Toplumsal bir bilinç oluşturmanın yolu ise eğitimden geçiyor. Okumalı, öğrenmeli ve öğrendiklerimizi hal ederek hem kendi hayatımızda ışıldamalı hem de çevremize iyi birer örnek olmalıyız. Bilincin hale dönüştürülmesi için elzem olan cemaat ruhunu açığa çıkarabilmek, cem olabilmek.

· Sizce insan, kendini keşfetmeyi ne zaman ve nerede gerçekten başlatır? Bu bağlamda modern insanın Mevlana ile yeniden bağ kurabilmesi için nasıl bir yaklaşım önerirsiniz?

İnsan beyni, keşif yolculuklarını sorunlar ve sorular üzerinden başlatıyor. Bu metot, kendini tanıyabilmesi için de geçerli. Can alıcı sorular sormalı kendine. Ben kimim? Hayat amacım ne? Ne istiyorum? Ne kadarını gerçekleştirebildim? İnsanlığa ne kadar faydalıyım? Varlığım birilerine yük mü, kimin yükünü ne kadar hafifletiyorum? gibi sorular kişiyi kendine ulaştıracaktır. Yeter ki pes etmesin. Mevlana öğretileri yurt dışında üniversitelerde ders olarak okutuluyor. Kulaktan dolma bilgilerle değil, yazılarını okuma ve anlama çalışmaları yapıyorlar. Bağ kurabilmek ve nasiplenebilmek için biraz olsun tanımaya ve anlamaya çalışmak, gönül bahçemizde filizlenmeleri başlatacaktır. Gönlünüze hangi tohumu ekerseniz, onun çiçekleri açar ve kokusu yayılır etrafa.

“TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM İÇİN KADININ İÇSEL GÜCÜ ŞART”

· Kadınların üretkenliğini bastıran görünmez engeller sizce bugün hala nasıl tezahür ediyor? Bu engelleri aşmak için özellikle gençlere yönelik çözüm yollarınızı özetler misiniz?

Kadın kelimesiyle yan yana kullanılmayı en çok hak eden kelimeler zarafet, dinginlik, estetik ve sanat. Kadın, kendi varlığı ile dünyayı dengeleyen, kutsal bir üretici. Düşünsenize, yeni bir insanın dünyaya gelebilmesi için kendi canını, kanını feda ediyor. Sosyal yaşama gelince; ülkemizde bazı üniversitelerde “Kadın Çalışmaları” adı altında lisansüstü eğitim veren bölümler kuruldu. Konuyla ilgili akademik makaleleri ve istatistiki verileri yakından takip eden biri olarak gelecekten ümitli olduğumu dile getirmek isterim. Çözüm; kendi potansiyelini fark etmek, dışarıdan gelen bir değer algısı ve onaylanma ihtiyacı yerine kendi ışığına güvenmekte yatıyor. Kendine değer verenin ve Allah’a güvenenin önünde, kainat hizmet etmek için hazır bekler.

· Gelecekte yazmayı planladığınız ama henüz içsel olarak hazır hissetmediğiniz bir konu, bir kitap ya da bir başka proje var mı?

Yazmakta olduğum bir kitabım var. Beni heyecanlandıran nadir projelerden biri. Allah’ın izniyle 2026 yılının ilk aylarında okuyucusuyla buluşacak. Elime almak için sabırsızlanıyorum. Sevginin gücü ile ilgili bir kitap olması nedeniyle heyecanlıyım ve inanıyorum ki; dünyayı sevgi kurtaracak. İçsel olarak hazır hissetmediğim değil ama yoğunluktan fırsat bulamadığım için bugüne kadar hayata geçiremediğim bir projem daha var. Sanırım eylül, ekim gibi şekillenmeye başlayacak. Şimdilik sürpriz olarak kalsın, kadınlara yönelik olduğunu belirtmekle yetineyim… Aşkla ilerlemeye niyet ediyor, saygılarımı sunuyorum…

Kaynak: BAŞKENT GAZETESİ-TOLGA ALCA