Oylarımızı kullandığımız gün yazılan bu yazı yayınlandığında seçim sonuçları büyük ihtimalle belirlenmiş olacak...
Ancak bazı şeyler var ki, kim kazanırsa kazansın değişmeyecek...
O nedenle biz bugün o değişmeyecek olan şeylerin başında gelen ekonomi üzerinde durmak istiyoruz.
***
Bildiğiniz gibi seçim öncesinde iktidar bloku Türkiye'de her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, ekonominin çok güzel gittiğini savunuyordu...
Bunu doğal karşılamak gerek; ancak gerçeğin bunun tam aksi olduğunu aslında herkes biliyordu...
Muhalefet bloku ise her şeyin kötüye gittiğini doğru bir biçimde saptıyor, ama kendileri iktidara geldiklerinde adeta sihirli bir değnek değmiş gibi ülkede her şeyin çok güzel olacağını iddia ediyordu.
***
Ne var ki, seçimlerden kısa bir süre önce Reuters ajansına açıklama yapan 'Millet İttifakından üst düzey bir yetkili'nin pek de öyle düşünmediği anlaşılıyordu. O yetkili, seçim meydanında konuşmadığı için olsa gerek şunları söylüyordu:
'2023 kayıp bir yıl olacak o belli oldu. Ama 2024 kaybedilecek bir yıl değil. Bir program üzerinde çalışılıyor.'...
Aynı haberde yine 'Millet İttifakından bir başka yetkili' de şu saptamayı yapıyordu:
'Kesin olan bir şey varsa enkaz devralıyoruz. Evet bu yıl ekonomide ancak hasarı görüp bazı önlemler alınabilir. Ancak enflasyon ve büyüme öncelikli hedefler arasında elbette. Ekonominin düzelmeye başlaması ancak 2024'ün başını bulur.'
Karşı cepheden yine adını vermek istemeyen AKP'li bir yetkilinin saptamaları da üç aşağı beş yukarı aynı doğrultudaydı: 'İki taraf da doğal olarak ekonomi alanında gücünü artırmaya çalışıyor. Bütçenin durumu harika değil, kabul ediyorum. Seçim yılları zaten zordur. Evet bu yıl kayıp yıl olur.'
***
Peki ekonomiye 'dışarıdan' bakan uzmanlar bu konuda ne düşünüyor?..
Bunu öğrenmek için ülkemizin en deneyimli ve birikimli ekonomistlerinden biri olan Mahfi Eğilmez'in kendisine ait 'mahfiegilmez.com' adlı internet sitesinde söylediklerine kulak verelim. Eğilmez şu saptamaları yapıyor:
'Eğer ekonomiden anladığımız dar anlamda enflasyon, büyüme, cari açık gibi kavramlarsa doğru ekonomi politikası uygulamalarıyla buralardaki toparlanma 2 – 3 yılda sağlanabilir (toparlanma derken enflasyon ve büyümenin yüzde 5'ler düzeyine gelmesini cari açığın da yüzde 3'ün altına düşmesini kastediyorum.) Ne var ki doğru ekonomi politikası öyle hafife alınacak bir koşul değil. Seçim sürecinde vaat edilenleri, yapılan harcamaları, kur korumalı mevduat uygulamasının yükünü, varlık fonundaki kamu kuruluşlarının içinde bulunduğu durumu, depremin getirdiği son derecede ağır yükü, bütçe açığının hızla artışını, olumsuz beklentileri dikkate alırsak durumu toparlayacak ekonomi politikası uygulamanın ne kadar zor olacağını tahmin edebiliriz. Bu saydıklarımın yanında açıklanmadığı için bilmediğimiz yükler ve açıklanan verilerin doğruyu ne kadar yansıttığı meselesi de küçümsenecek konular olmadığı için ortadaki ekonomik enkazın büyüklüğünün hayal gücümüzü aştığını söyleyebilirim.'
***
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet sözcüleri bu yıkımı görseler de, sorunu 'Hazineden çalınan 418 milyar doları getirip milletin cebine koyarak' ve 'İngiltere'deki temiz bankerlerden' 300 milyar dolar para getirerek çözeceklerini savunuyorlar...
Buna kamuda yaptığı görevler dolayısıyla dünyadaki finans sistemini çok iyi bildiğini tahmin ettiğimiz Kılıçdaroğlu'nun kendisinin gerçekten inanıp inanmadığını bilemeyiz, ama biz biraz ekonomi gazeteciliği yapmış ve finans dünyasının karanlık yüzünü görmüş biri olarak bir ülkeden çıkarılmış ve kara para aklama istasyonlarından geçerek 'aklanmış' paranın girdiği 'ceplerden' alınıp tekrar ülkeye getirilmesinin kolay bir iş olmadığını...
İngiltere'deki 'temiz bankerler'in bu işlerden nemalandığını, o yüzden tüm karanlık ihaleleri alanların bir anlaşmazlık durumunda yargılama yetkisinin İngiliz mahkemelerinde olmasında ısrar ettiklerini ve o mahkemelerden de kolay kolay Kılıçdaroğlu'nun istediği yönde bir karar çıkmayacağını söyleyebiliriz.