31 Ağustos 1910; Türk futbol tarihinin asırlık çınarı, Başkentimizin değeri Ankaragücü’nün 115 yıl önce kurulduğu gündür
Dile kolay, tam 54 sezon süper ligde mücadele ederek 1790 maç oynamış koca çınar… Futbol tarihimizde en üst ligde oynama sıralamasında ilk 5’te yer alıyor, 4 büyüklerden hemen sonra…
Bir gün öncesine dönelim yani 30 Ağustos’a, ulusça kurtuluşumuzu bize sağlayan Ulu Önderimiz ve silah arkadaşlarını minnetle andığımız güne… Kurtuluş savaşında şehitler veren İmalat-ı Harbiye işçilerinin kurduğu, renklerini Atamızın verdiği kulüp şimdi nerede, 2. Lig Beyaz grupta ter döküyor…
Bu güzide kulübümüzü çıkarları uğruna bu duruma sokan ve utanmadan Ankaragüçlüyüz diyen basiretsiz ve iş bilmez yöneticilerine yazıklar olsun. Takıma 2 milyarlık borç yükleyip, bu hale düşürenler, hiç hicap duymadan alacakları için kulübe icra bile gönderebiliyorlar.
İşin garip tarafı, Ankaralılar ve kazançlarını Ankara’dan sağlayanlar, bu 115 yıllık değere sahip çıkacaklarına 3 maymunu oynamayı tercih ediyorlar. ABB Başkanı Mansur Yavaş, Mehmet Yiğiner ve birkaç iyi niyetli iş insanını tenzih ediyorum.
Adana 01- Ankaragücü maçını izledikten sonra yayıncı kuruluş, hemen Bursaspor – 1461 Trabzon maçına bağlandı. İnanır mısınız bilmem ama Bursaspor’un; tıpkı kardeş kulübü koca çınarın yaşadığı benzer zor dönemleri geçmek ve düştükleri yerden kalkmak için gencecik bir başkan ve yönetimle, verdikleri inanılmaz mücadeleyi ve en dipten başlayarak yükselişe geçişinin tribünlere yansımasını büyük bir hayranlık hatta daha açıkçası kıskançlıkla izlemekten (yayının teknik nedenlerden sürekli kesilmesine rağmen) kendimi bir türlü alamadım.
Orada bir kentin kendi değerine sahip çıkışını, Bursa halkının, iş insanlarının, taraftarlarının kendilerine büyük mutluluklar yaşatan bu güzide kulübün yeniden dirilişi için nasıl kenetlendiğinin inanılmaz bir öyküsü yatıyordu. Pek sanmıyorum ama biz Başkent olarak bu bütünleşmeyi, 115 yıllık bir çınara sahip çıkmayı, öğrenebilecek miyiz acaba?
Gelelim maça…
Ankaragücü, ilk maça göre kadrodaki tecrübeli oyuncu sayısını Yusuf Emre Gültekin ile birlikte 5 çıkartarak mücadeleye başladı. Maç boyunca da rakibine oranla üstün oynadı. İlk yarıda da yaşadığı bir anlık konsantrasyon kaybıyla, hızlı bir taç atışından golü yemesine hatta 75’te kaleci Fatih Demir’in kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bırakmasına rağmen mücadeleyi bırakmadı. Kaleye geçen bir diğer genç kaleci Görkem Cihan’ın hemen akabinde kullanılan serbest vuruşta topu 90’dan çıkarması da Başkent ekibi için ekstra motivasyon oldu.
Adana’nın o bunaltıcı sıcağında, rakibinin bir hafta önce şampiyonluğun güçlü adaylarından biri olan Elazığspor’la deplasmanda 4-4 berabere kalmasından bile ürkmeyen, mücadele gücü yüksek oyun anlayışı sergileyen sarı -lacivertliler girdikleri net pozisyonlara rağmen istediğini bir türlü alamadı.
Özellikle; sadece Enes Tepecik’in dört ve Ahmet Emre Polat, Mesut Kesik’in girdikleri birer mutlak fırsatlardan (yiğidin hakkını yememe babından kaleci Taha’nın başarılı kurtarışlarını da görmezden gelemeyiz) yararlanamadığını sayabiliriz. Hatta 90+4’te Enes’in çaprazdan çektiği şutta topu bir anda önünde bulan Kaptan Mahmut Tekdemir’in vuruşu az farkla dışarı gitmezse, A.Gücü neredeyse bu zorlu deplasmandan beraberliği kotarabilirdi.
İlk 2 maçta çok iyi çıkış yapan ve oynadığı futbolla zevk veren Enes Tepecik’in diğer gençlere örnek olmasını diliyoruz. Özellikle de hocaları Mustafa Kaplan’ın kendilerinden çok şey beklediği ve toz kondurmadığı başta Miraç Şimşek, Bedirhan Karababa, Atakan Güner ve diğer gençler de biraz kıpırdasa inanın Başkent ekibini çok farklı konuşuruz.
Gençlerle olan güzel diyaloğuyla Mustafa Hocanın bu sorunlara kısa sürede çözüm bulacağına inanıyorum. Yeter ki rahat bırakılsın. Elbette takım bu zorlu başlangıç fikstürünü geride kalır ve gençler daha çok tecrübe kazanacak güler gelir.