Günümüzde içinde 'koronavirüs' sözcüğü geçmeyen bir konuşma yapmak mümkün değil...

Virüsün günlük yaşamımızı ne kadar büyük ölçüde etkilediği ve değiştirdiği ortada...

Üstelik görünen o ki, bu virüs, yalnız günlük yaşamımızı değiştirmekle kalmayacak, tarihin akışını da etkileyecek.

***

Bu noktada 'tarih' derken ne kastettiğimiz konusunda kısa bir açıklama yapmamız gerekiyor; çünkü bu sözcüğün ifade ettiği anlam zaman içinde değişmeye devam ediyor...

'Tarih' diyebileceğimiz ilk anlatılar, gerçek yaşamdaki olguların insanların hayal dünyalarında yarattıkları imgelerle karıştırılmasıyla yaratılan ve yüzlerce belki de binlerce yıl önce kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan 'mitolojik' öykülerden oluşuyor...

Gerçek ve fanteziyi ayrıştırdığımız takdirde, bu öyküler, onları yaratmış olan toplumların duygularını, düşüncelerini, kültürlerini, yaşam tarzlarını ve inançlarını anlamamızı sağlayacak kılavuzlar olarak kullanılabiliyor.

***

Daha sonraları, bu karışım zamanla ayrışıyor, mitoslar mitolojiye, kahramanların maceraları destanlara, tarih ise yaşanmış siyasi olayların anlatımına dönüşüyor...

Bu noktada şu sorular gündeme geliyor:

'Neler tarihin kapsamı içine girmelidir?'...

Ve 'objektif bir tarih yazmak mümkün müdür?'

***

Birinci soruya verilen cevap, önceleri tarihin, kronolojik bir sırayla cereyan eden siyasi olayları kapsadığı şeklindeyken, daha sonra bu kapsam giderek genişliyor...

İkinci soruya da olumlu cevap veriliyor, ancak herkesin gerçeği farklı olduğu için 'objektif' tarihler farklı olmaya devam ediyor... Örneğin, tarihe geçen ilk barış anlaşması olan Kadeş Anlaşmasından günümüze kalan Mısır ve Hitit belgelerine bakıldığında, iki tarafın da savaşı kendilerinin kazandığını iddia ettikleri görülüyor...

Günümüzde gerçekleri çarpıtmak zorlaştığı için artık yenilen, yenildiğini kabul etmek zorunda kalıyor; ama 'sor bakalım neden?' diyerek, yenen tarafınkinden çok farklı olan kendi 'özel' tarihini yazmaya devam ediyor.

***

Gelelim, salgınların tarihteki rolüne...

Eski, yani mitolojik ve destansı metinlerde bu salgınların tarihi nasıl etkilediği yönünde bilgiler bulunmuyor. Sanırız, bunun nedeni, o dönemlerde tedavisi bilinmeyen hastalıklar çok sayıda can alsa bile insanların birbirinden oldukça kopuk topluluklar içinde yaşamaları...

Daha sonra topluluklar arasındaki ilişkiler gelişince, salgın hastalıklar farklı ülkeler ve bölgeleri kapsar hale geliyor; ancak bu kez de bunlar, 'yoldan çıkmış' topluluklara tanrıların verdiği cezalar olarak görülüyor ve yine tarihin çerçevesi içine alınmıyor...

Zamanla bilim(ler) geliştikçe, olaylar arasındaki bağlantılar daha iyi anlaşılabiliyor ve buna paralel olarak tarihin kapsamı her geçen gün biraz daha genişliyor.

***

Günümüzde tarih, siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik, biyolojik, psikolojik, coğrafi olguları içeren 'mülti-disipliner' bir inceleme alanı haline gelmiş durumda...

Biz de, bu köşede, aslında 'mikrobiyoloji'nin konusu olan ancak günümüzde yaşamın tüm alanlarını etkilediği için 'tarihsel' bir önem kazanan 'salgın hastalıklar' gerçeğine bu açıdan yaklaşacak, geçmiş tarihsel anlatılarda 'tanrıların gazabı' olarak tanımlanan bazı salgın olaylarının aslında neden ve nasıl meydana geldikleri ve o dönemin toplumlarının değişim sürecini nasıl bir etki yaptıkları konusunu ele alacağız...

Kapsamı çok geniş bir konuyu bir dizi köşe yazısına sığdırmanın zorluğunu biliyoruz...

Yine de olayın boyutlarının ne kadar geniş olduğunun anlaşılmasına küçük bir katkımız olsa bile 'kar'dır, diyor ve tarihin kaydettiği ilk büyük salgın olan 'kara veba salgını' ile konuya giriyoruz.

(Devam edecek)