Akordeondaki ustalığıyla tanınan Muammer Ketencoğlu, 1983 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde başladığı eğitimi sırasında değişik ülkelerin halk müziklerine ilgi duydu. Başlangıçta, çağdaş Yunan müziği; Laika ve Rebetiko ile tomurcuklanan bu ilgi, yıllar içinde genişleyerek Balkan ve Batı Anadolu müziği ağırlıklı bir temele oturdu. Dünya müziklerini enstrümanına taşıyan Muammer Ketencoğlu “Elveda Rumeli” adlı dizide, “Sır Çocukları”, “ Sokaktaki Adam” gibi uzun metrajlı filmlerde ve belgesellerde, müzisyen, yapımcı ve oyuncu olarak da yer aldı. 15 yıldır radyolarda da düzenli olarak program yapan sanatçı, “Gelenekten ve gelenekten beslenen müzisyenlerden feyz alan ama kendinden de bir şeyler katmaya çalışan popülizmi reddeden araştırmayı çok seven kendi halinde bir müzisyenim” diye ifade ediyor.
• Rebetiko, Batı Anadolu Folklorü ve Balkan müziğinde en tanınmış isimlerden birisiniz. Müzikle olan hikâyeniz nasıl başladı?
Bu soruyu ben de birçok müzisyen gibi yanıtlayacağım:)) Müzik küçük yaşlardan beri hayatımın odağı oldu. Dayımın profesyonel müzisyen oluşu (trompet çalardı) ve yine annemin müziğe yatkınlığı sayesinde hep özendirildim. İlkokul ve ortaokulda çok değerli müzik öğretmenlerim oldu. Bir yandan popüler müzik dinlerken diğer yandan radyolar sayesinde özellikle Yunan ve Balkan müziklerine kendiliğinden zamanla bir yatkınlığım oluştu. Üniversite yıllarımdan sonra da el yordamıyla ama titizlikle yaptığım araştırmalar beni bu müziklerin bir parçası haline getirdi.
• Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden yolunuz nasıl evrildi müziğe?
Üniversite yıllarımda bir yandan derslerime girerken bir yandan da üniversite kütüphanesinin görsel işitsel bölümündeki geleneksel müzik plaklarını dinlerdim. Aynı yıllar akordeonda karar kılmama da neden oldu. Ayrıca öğrenim gördüğüm psikoloji alanını da kendime çok yakın hissetmedim. O yıllarda meslek seçimi konusundaki yönlendirmeler günümüzle karşılaştırılmayacak derecede cılızdı. Yani yanlış meslek seçmiştim. Bu yüzden İstanbul'da sıfırdan müziğe başlayıp düğün salonlarında ve çeşitli mekânlarda çalmaya başladım.
“AKORDEON ÇALMAK ÇALANIN DUYGU DÜNYASINI DOĞRUDAN YANSITIR”
• Bir enstrümanı temsil etmek nasıl bir duygu? Neden akordeon? Akordeon nasıl bir enstrüman?
Akordeonu çalan çok iyi müzisyen arkadaşlarımız var, bu yüzden kendimi tek temsilci olarak görmüyorum. Akordeon aynı anda melodi ve armoni üretebilen göreceli olarak taşınması kolay bir orkestra olarak düşünülebilir. Dünya müziklerinin her alanında az ya da çok oranda akordeon duyabilirsiniz. Körüklü bir çalgı olduğu için nefesli çalgılar kategorisine girer. Duygu değişimlerini çok geniş bir aralıkta dinleyiciye sunabilir. Bu açıdan akordeon çalmak çalanın duygu dünyasını doğrudan yansıtır.
“KADINLARLA ÇOK FAZLA DİLDE ŞARKILAR SÖYLÜYORUZ”
• Bahçeşehir Üniversitesi Konservatuarına bağlı Kadın Folk Topluluğunu çalıştırıyorsunuz, bu nasıl bir oluşum ve deneyim?
Anadolu’da geleneksel müzik içinde kadınların rolü çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Çünkü birçok neden yüzünden kadınların müzik yapması, müzik ortamında bulunması pek hoş karşılanmazdı. Gençliğimden beri kadın sesi ve kadın toplulukları dikkatimi çekmiştir. Önce 2006- 2009 yılları arasında “Muammer Ketencoğlu ve Kadın Sesleri Topluluğunu”nu kurup yönettim. Bu sayede kadın ağzı türkülerden oluşan hatırı sayılır bir repertuar oluşturdum. Bu repertuar Türkçe, Rumca, Kürtçe ve Ermenice türkülerden oluşmaktaydı. Benim için unutulmaz konserler yaptık. Ancak yeterince destek göremediğimiz için bu koroya devam edemedik. Bugün ise benzeri bir çalışmayı daha kapsamlı bir şekilde BAU Konservatuar bünyesinde gerçekleştiriyoruz. 9 kadın solistimizle Anadolu ve çevre coğrafyalardan bu sefer daha fazla dilde şarkılar söylüyoruz. Ve daha üst düzeyde birçok seslilik sergiliyoruz. Bu tip projeleri cinsiyetçi gelenekleri etkisizleştirmek ve farkındalık oluşturmak anlamında çok önemsiyorum.
• Yurtdışı konserleriniz ve gördüğünüz ilgiden bahsedebilir misiniz?
1997’den itibaren Balkanlar, Yunanistan, birçok Avrupa ülkesi, Brezilya, Hindistan ve İsrail'de çoğunlukla kendi projelerimle sahne aldım. Hepsinde ayrı ayrı anılar biriktirdim. Birçok yeni müzisyen, bugün de görüştüğüm birçok dost kazandım ve basında güzel eleştiriler aldım. Birçok kez ayakta alkışlandık.
• Türkiye’de ve yurt dışında müziğiniz ve enstrümanınız adına farklı bir yere koyduğunuz kişiler var mı? Kimleri daha çok dinliyorsunuz?
Çok geniş bir konu doğrusu. Öncelikle kendi çalışma alanımda iz bırakmış birçok müzisyen var. Örneğin gençliğimden beri Giorgios Dalaras ve Haris Aleksiu hayranıyımdır. Yine tanışmaktan büyük onur duyduğum Peter Ralchev ve kavalcı Nedyalko Nedyalkov'u dinlemek benim için tadına doyulmaz. Türkiye'de tartışmasız Hüsnü Şenlendirici büyük müzisyen, O'nu dinlemek ayrı keyif. Udu ile Yurdal Tokcan, yeni kuşak bağlama ustalarından Erdem Şimşek ve elbette yakın zamanda yitirdiğimiz büyük usta Mehmet Erenler; şahane sesleri ve yorumlarıyla Gülcan Altan, Ayfer Vardar, Dilek Türkan, Hale Gür ve ismini sayamadığım birçok sanatçı dostumu severek dinliyorum.
• Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Hayattaki dinamikleriniz ve bir müzisyen olarak beslendiğiniz noktalar neler?
Öncelikle kendimin değil başkalarının beni koyduğu yer benim için daha önemli. Ama bana sorarsanız gelenekten ve gelenekten beslenen müzisyenlerden feyz alan ama kendinden de bir şeyler katmaya çalışan popülizmi reddeden araştırmayı çok seven (bazıları beni avcı ve toplayıcı olarak tanımlarlar) kendi halinde bir müzisyenim.
• Son olarak yeni yer aldığınız projeler var mı bizimle paylaşır mısınız?
Öncelikle siz sormadan ben söyleyeyim çocukken radyolarla beslenen ben 30 yıldır radyo programcısıyım aynı zamanda. 1995 Kasımından bu yana her hafta Apaçık Radyo'da “Tuna'nın Beri Yanı” programını hazırlıyor ve sunuyorum. Benim için çok değerli bir öğrenme ve paylaşma alanı. Sahnede aktif olarak yer aldığım birkaç projem ve aynı zamanda konuk olarak katıldığım oluşumlar var. Benin ana projelerim “Muammer Ketencoğlu ve Balkan Yolculuğu Topluluğum” ve “BAU Kadın Folk Müzik Topluluğu”dur. Bunun dışında İzmir kökenli, genç arkadaşlarımın oluşturduğu ve ülkemizde rebetiko müziğini en otantik haliyle seslendiren ve bana tekrar rebetiko çaldıran “Agora Minör Topluluğu” na da düzenli olarak konuk olarak katılıyorum ve bu durumdan çok keyif alıyorum. Önümüzdeki günlerde de bazı tekliler yayınlayacağım ve “Sandığımdan Rumeli Türküleri” albümümün ikincisini de kaydetmeye başlayacağım. Aynı zamanda öğrencilerle ve genç müzisyen arkadaşlarıma akordeonumla destek verdiğim kayıtlar da yapmaktayım.