Önceki yazımızda. 'Akşener neden önce Kılıçdaroğlu ile ittifaka girdi ve sonra bu olayı yarattı?' sorusunun cevabını ararken geçmişte hep 'sağ' kesimin' 'sol kesimi' kullanabilmiş olmasına dikkat çekmiştik...

Bu tür olaylar, Akşener'in ve İYİ Parti'nin 'ülkücü' yönetici kadrosunun CHP'yi kullanmak, zamanı geldiğinde Kılıçdaroğlu'nu 'ekarte' ederek kendileri tarafından daha kolay yönlendirilebilecek bir ismi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak gibi düşüncelere kapılmasına neden olmuştur,..

Ancak Kılıçdaroğlu'nun önümüzdeki seçimlerde ilk kez kendisi için bir başarı şansı görmesi, bunun üzerine İYİ Partinin cumhurbaşkanlığı için düşündüğü İmamoğlu ve Yavaş gibi isimleri 'parti disiplini' ile 'zapturapt' altına alması ve 'ikili' Millet İttifakını kendisini destekleyecek dört küçük partiyle 'altılı' hale getirmesi sonucunda bu plan işlememiştir...

Peki, o zaman Akşener neden Masa'ya geri dönmüştür?..

Bunun nedeni, 'tarih yazmak' umuduyla ittifaktan ayrılan Akşener'in bu hamlenin toplumda İYİ parti lehine bir 'sinerji' yaratmadığını, aksine büyük bir tepki uyandırdığını görmüş olmasıdır.

***

Hiç kuşkusuz, bu gidiş-geliş, Akşener'i ve İYİ Parti yönetimini yıpratmıştır; ancak kurulan ittifakın tabanda bir karşılık bulduğunu ve bu karşılığın yeri geldiğinde onu kuran liderlerin siyasi oyunlarını bozabildiğini göstermesi açısından 'hayırlı' olmuştur...

Bizce esas umut verici olan olgu da budur...

Bu olay, ülkemizin artık siyasal liderlerin istediğini yaptığı, partili kitlelerin de kayıtsız şartsız onun peşinden gittiği bir ülke olmaktan yavaş yavaş da olsa çıkmaya başladığını göstermektedir.

***

Burada sözünü ettiğimiz 'değişim' üzerine birkaç şey söylemek gerekiyor...

Ülkemiz, yakın zamana kadar kırsal nüfusun ağır bastığı bir ülkeydi... Ancak 1950'lerden itibaren kırsal nüfus giderek artan bir tempoyla azaldı. Öyle ki, o sıralar yüzde 70 civarında olan köylü nüfusu, son yıllarda yüzde 7'ye kadar düştü...

Üstelik, şu anda köylerde yaşayanların büyük çoğunluğu da orta yaş ve üzerindeki kişilerdir.

***

Benim çocukluğum ve ilk gençliğim Sivas'ta geçti...

1960'lı yıllara kadar Sivas'ta tek kitle iletişim aracı 'uzun dalga' üzerinden yayın yapan Ankara Radyosu'nun haber bültenleriydi. Birkaç kişi hariç kimsenin evinde telefon yoktu ve büyük şehirlerde yayınlanan günlük gazetelerin Sivas'a gelmesi iki gün sürerdi...

Günümüzde 'yeni Sivas'ın üzerinde yayıldığı Kızılırmak kenarındaki bölge, o yıllarda buğday ve arpa yetiştirilen tarlalardan ibaretti... Bizim gibi haşarı mahalle çocukları toplanıp Kızılırmak'a yüzmeye giderlerken o tarlalarda bir çift öküzün çektiği dövenleri, tarlaları sürmekte kullanılan kara sabanları görürlerdi. Akşam olduğunda o tarlalardan dönen kağnıların tekerleklerinden çıkan gıcırtılar çocuklara artık eve girmenin zamanının geldiğini haber verirdi...

O dövenler, kara sabanlar ve kağnılar, binlerce yıl boyunca hiç değişmeden o tarlalarda kullanılmışlar; onları kullananlar da o aletlerin ait olduğu çağların kültürleri ve fikirlerini üzerine bir şeyler ekleyerek de olsa korumuşlardı.

***

O yıllarda Sivas, toplam nüfusu yüz bin civarında olan orta büyüklükte bir Anadolu kentiydi. Ama kent merkezindeki yer alan Taşhan ve Kunduracılar Çarşısında gezindiğinizde Ortaçağ'dan kalan çarşı-pazar düzenini gözlerinizle görebilirdiniz...

Kentte sanayi olarak Cumhuriyet'in devletçilik döneminde kurulmuş iki fabrika vardı: Biri kentin eski mezarlık alanında kurulmuş olan 'Cer Atölyesi' olarak bilinen vagon fabrikası; diğeri kent dışında kurulmuş olan çimento fabrikası... Bu fabrikaların kurulduğu bölgeler çevrelerinde yer alan ve önemli bir bölümü 'dışarıdan' gelen fabrika çalışanlarını barındıran 'lojmanlar'la çevrelenmişti. 'Lojmanlar', yüzlerce yıl boyunca çok az değişime uğrayan bir Anadolu kentinin bağrında kendi lokalleri, sinemaları, oyun alanları, spor kulüpleri ve tüketim kooperatifleriyle dikkat çekerdi. Bu bölgeler cumhuriyetin sanayileşme 'ütopyası'nın sembolleri olarak kentin bağrına kurulmuş ama kentin yaşamıyla bir türlü bütünleşememişlerdi. O açıdan eski bir elbisenin üzerine dikilmiş 'yamalar'a benzerlerdi.

***

Bütün bunların 'Altılı İttifak' ve onun içinde olanlarla ne ilgisi var?' derseniz...

Onun cevabını da yarınki yazımızda verelim.

(Devam edecek)