Son yazımızda İkinci Dünya Savaşı öncesinde Cumhurbaşkanı İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın Alman yanlısı bir tutum benimsediğini aynı dönemde Atatürk’ün izlediği politikanın ise Çakmak ve İnönü’nün senaryosundan farklı olduğunu söylemiştik. İnönü’nün tam da Birinci Dersim Harekatı’nın bittiği günlerde Atatürk tarafından başbakanlıktan azledilmesinin sebebi buydu...

Atatürk o dönemde Batılı ülkelerin Almanya’yı Rusya üzerine sürmek için Avusturya ve Çekoslovakya’da Almanya’ya verdiği tavizlerin bir Almanya-Sovyet Rusya savaşına yol açması durumunda bu savaşın Türkiye’yi de içine çekmemesi için Türkiye’nin etrafını Balkan ve Sadabad paktları aracılığıyla bir barış kuşağı ile sarmaya çalışıyordu...

Birinci Dersim Harekatının başlamasına neden olan isyan öncesinde Atatürk’ün izlediği tutum iç gerilimlerin şiddetlenmesini önlemeye yönelikti. Bu nedenle Dersim’deki isyan bastırıldıktan sonra bölge halkı ile barışmaya yönelik bir gezi düzenlemişti. Ancak bu gezi Başbakan Celal Bayar ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Seyit Rıza ve arkadaşlarının alelacele idam ettirilmesi sonucu beklenen sonucu vermemişti.

***

İkinci Dersim Harekatı, birincinin tersine bir isyan sonucu başlamadı...

Atatürk’ün hastalığının ilerlediği ve Hatay meselesinin üzerine eğildiği günlerde yapılan bu harekat, birincinin bitiremediği işi bitirme düşüncesinde olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın fikriydi...

Başbakan Celal Bayar ise Çakmak ile arasını düzeltmek ve Atatürk’ün ölümünden sonra cumhurbaşkanlığını elde etmek istediği için bu işte başı çekti.

***

Cumhuriyet’in resmi tarihine karşı neo-liberal çizgiyi savunan tarihçi-yazar Ayşe Hür bile 2022 yılında Tarih Defteri’nde yayınlanan konuya ilişkin bir yazısında “liberal” Bayar’ın başbakanlığında yürütülen ikinci harekatın birinciden ne kadar farklı olduğunu şu sözlerle anlatmaktadır:

“Yıllardır, 1937-1938’de Dersim’de devletin iki aşamalı olarak yürüttüğü kanlı harekâtın ‘asıl’ sorumlusunun kim olduğuna dair bir tartışma sürüyor. Sağ muhafazakâr ve İslami muhafazakâr çevrelere göre sorumlu, Tek Parti döneminin sembol ismi İsmet İnönü’dür. CHP’lilere göre ise ‘asıl’ sorumlu, 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kuran Celal Bayar’dır. Her iki dönemde gerçekleşen insan kayıpları ve sürgünler karşılaştırıldığında aslında birinci dönemin ikinciye göre oldukça ‘yumuşak’ geçtiği görülür. Çünkü İnönü döneminde 265 olan kayıp sayısı, Bayar döneminde (2011’de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın paylaştığı Jandarma Umum Kumandanlığı belgesine göre) 13.806’ya ulaştığı gibi, 11.683 kişi de sürgün edilmiştir.”

***

O dönemde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olan ve Seyit Rıza’nın idamına nezaret etmek için Ankara’dan özel olarak gönderilen AP iktidarının Dıişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, tarihe meraklı olduğu için kendisiyle bir röportaj yapan Kemal Kılıçdaroğlu’na o dönemin ortamı ile ilgili olarak şu bilgileri vermiştir:

“İki büyük siyaset Cumhuriyet’te zaman zaman hâkim olmuş ve çarpışmıştır. Birincisi, bunlara şiddet yoluyla, baskı yoluyla hâkim olmak; ikincisi, kültür yoluyla hâkim olmak.
Kültür yoluyla hâkim olmak siyasetinin müdafii Avni Doğan gibi dördüncü umum müfettişliği yapmış, o havalide uzun müddet valilik ve müfettiş-i umumilik yapmış, Kürtleri tanımış kimselerdi.
Fakat Türk siyasetine Fevzi Çakmak’ın mutaassıp görüşü hâkimdi. Fevzi Çakmak Doğu’ya yol yapmanın, Doğu’da mektep açmanın, Kürtleri elit hale getirmenin, oraya medeniyet sokmanın aleyhindeydi. ‘Bunlar uyanırlarsa istiklal fikrine kapılırlar ve vatanımız bölünür’ diyordu.”

Atatürk’ün bölgeye yaklaşımı ise cumhuriyet yönetiminin otoritesini bölgede tesis etmek, eğitim ve yatırımlar yoluyla bölge halkını kazanmak görüşüne yakındı. Bu amaçla daha 1933 yılında geniş kapsamlı bir reform için karar alınmış, bölge halkının cumhuriyet yönetiminin otoritesini benimsemesi için neler yapılabileceği konusunda bir çok rapor hazırlanmıştı.

(Devam edecek)