Önceki yazımızda Dersim harekatının, “iki aşamalı bir harekat olduğunu söylemiş ve 1937’deki Birinci Dersim Harekatı ile 1938’deki İkinci Dersim Harekatı arasında önemli farklar vardır” demiştik...
1937 Harekatının bitimi ile 1938 Harekatının başlaması arasındaki dönem Cumhuriyet tarihimizin en “flu” dönemlerinden birini oluşturmaktadır. Bunun nedeni bu dönemin üstü örtülü bir iktidar mücadelesine sahne olmasıdır...
Bu mücadelenin tarafları olan siyasi kişilikler döneme ilişkin açıklamalar yapmadan tarih olmuş, taraftarları ise daha sonraki pozisyonlarına göre bu dönemi farklı açılardan yorumlamışlardır. Bu yorumları güçlendirmek için kimi zaman spekülatif iddialar ya da uydurma bir takım “belgeler” kullanılmıştır...
***
Biz bunların ayrıntısına girmeyecek, soruna dar bir açıdan bakmak yerine olayların gelişmesi ile sözünü ettiğimiz “rejim içi” iktidar mücadelesi arasında bağlantılar kurarak iki harekat arasındaki farkları yorumlamaya çalışacağız...
Böylece Dersim Harekatının iki dönemi arasındaki farklılık daha net görülecek... Ve Dersim’de gerçekleşen operasyonun günümüzde neden bu kadar farklı yorumlara ve tartışmalara yol açtığı daha anlaşılır hale gelecektir.
***
Önce bir noktayı belirtelim...
1937 yılının sonlarına doğru, yani tam da Birinci Dersim Harekatının bittiği sıralarda Atatürk’ün hastalığının ölümcül siroz olduğu anlaşılmış, bunun üzerine onun ölümünün ardından kimin cumhurbaşkanı olacağı sorusu kapalı kapılar arkasında tartışmalara ve hizipleşmelere yol açmıştı...
İlk akla gelen aday, ordunun başında bulunan Mareşal Fevzi Çakmak’tı. Ancak Çakmak, ordunun başında olmayı cumhurbaşkanlığına tercih ettiği için geriye iki aday kalmıştı: İsmet İnönü ve Celal Bayar.
***
Bu iki şahsiyetten hangisinin mücadeleyi kazanacağı ise ordunun başında bulunan Mareşal Fevzi Çakmak’ın vereceği karara bağlıydı...
Fevzi Çakmak, İsmet İnönü’nün Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanı olmasından yanaydı; ancak Celal Bayar’ın Atatürk tarafından İnönü’nün yerine Başbakanlığa atanmasından sonra onun eli de kuvvetlenmişti...
Bu koşullarda İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın başını çektiği bir grup, Mareşal Fevzi Çakmak’ın tercihinin Bayar’dan yana dönmesi için onu Dersim’de Çakmak’ın savunduğu ikinci harekatı başlatma konusunda ikna ettiler. Yine aynı günlerde bu grup, Atatürkü kızdırmak pahasına 1937 ayaklanmasının sorumlusu olarak yargılanan Seyit Rıza ve onun 16 yaşındaki oğlunu Atatürk’ün bölgeye yaptığı gezi sırasında “hızlandırılmış” bir yargılama sonucu alelacele idam ettirdiler.
***
Fevzi Çakmak’ın, Dersim Harekatının erken bitirildiğini düşünmesinin nedeni, yaklaşan dünya savaşında Almanya ile Sovyetler Birliği arasında bir çatışma çıkacağına, Türkiye’nin de bu çatışmada tıpkı Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Almanya’nın yanında saf tutarak Sovyet Rusya ile savaşacağına inanmasıydı.

Öyle bir durumda Sovyet Rusya da Türkiye’ye doğu cephesinden saldıracak, bu durumda Dersim havalisinde çıkacak yeni bir isyan, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetelerinin Türk ordusunun arkadan vurmasına benzer bir duruma yol açacaktı.
***
Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk aşamalarında bu senaryonun ilk bölümü gerçekleşir gibi olmuştu. Almanya Sovyet cephesinde ilerledikçe Cumhurbaşkanı İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak Alman yanlısı bir tutum benimsemiş, ancak Almanların Stalingrad’da yenilgiye uğrayarak geri çekilmeye başlaması üzerine İnönü tavır değiştirerek Çakmak’ı emekliye sevk etmişti...
İkinci harekatın tartışıldığı günlerde, yani daha dünya savaşı başlamadan önce Atatürk’ün izlediği politika ise Çakmak ve İnönü’nün senaryosundan çok daha farklıydı.
(Devam edecek)