“Her şey var, Hiçbir şey yok(!)" derdi İsmet Kemal Karadayı dostum. Rahmet ve özlemle anıyorum. Çeyrek yüzyıldır ‘var’la ‘yok’ arası insanlığın geldiği yer ise “Bum noktası!’’
"Bir savaş yaşanıyor Ortadoğu’da ve kapımıza yakın! “Acılar içinde kıvranan suçsuz hiçbir şeyden habersiz çocuklar, siviller gözyaşı döküyor; can veriyor!” “Cihad’’ adı altında insanların Müslümanlık dini sorgulanıyor, vicdanlar yargılanıyor. Dünyayı yöneten Siyonistler tarafından tiyatro sanatının bütün türleri sergileniyor. Tuzu kurular ellerini ovuşturuyor, baldırı çıplaklar ise öldürülüyor...
***
Demokrasi, halkın egemenliğine dayanır. Bu nedenle, “iktidarları halk iş başına getirir, iktidardan indirir.” Bunu da seçtikleri vekiller eliyle kullanır. Bunun en büyük sakıncası, iktidarı ele geçirenin onu kötüye kullanmasındaki risktir. Yani iktidarın, parti egemenliğini uygulamaya başlamasıdır. Nitekim, Rousseau, “İktidar mevkiinde olanlar, onu her zaman suistimale meyyaldirler” demiştir.
***
Cicero diyor ki: ‘‘En kötü barış, en haklı savaştan iyidir.’’ Dünyaya hükmeden büyük devletler Filistin’de İsrail’in yaptığı katliamı önlemek yerine; insanlık tarihinin en acımasız ve vicdansız savaşına destek veriyor. Hiç şaşırtıcı değil! İslam aleminin bu savaşı telin etmek ve önlemek yerine suskun kalması da bir başka garip durumdur. Asıl sorun insanlığın bir türlü bitmek bilmeyen açlığından kaynaklanıyor. Savaş aynı zamanda insanların hayallerini, hayatlarını, geleceğini, anılarını, ailesini, arkadaşlarını da elinden alan faydasız ve yıkıcı bir durumdur.
Nerede miyiz? Vicdanların karardığı, insanlığın yok olduğu bir yerde ve zamandayız! Savaşlar olmasın, dünya barış içinde yaşasın hepimize yeter! Yeter ki evrene, ülkelerin sınırlarına, insanlara yaşama hakkını verelim. Ağaca, hayvana, insana saygı ve sevgi gösterelim. Çalışalım üretelim ve bütün dünya adaletli, ahlaklı bir şekilde karnını doyursun! Ne yazık ki bu bir dilek; gelin görün ki yeteneksiz ve çapsız siyasetçiler elinde özellikle de az gelişmiş ülkelerde-felaketler üst üste geliyor. Bu durumdan ülkemiz de nasibini alıyor.
***
Bizim en büyük yanlışımız, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla yerleştiremeyişimizdir. Aydınlarımızın bu konudaki çabalarının yetersiz olması yanında, demokrasinin darbelerle sık sık kesintiye uğraması, iktidarların muhalefetle uyuşmazlığı, ekonomik-sosyal-eğitimsel alanlarda krizlere düşmemiz, politika değişiklikleri, ideolojik yaklaşımlar, enflasyon-terör belasıyla uğraşmamız demokrasimizin eksik yanlarıdır. Gelecek için umudumuz var mı derseniz; benim yok. Ben böyle değişim, dönüşüm ve gelişim görmedim. Dünyada da iyi örnekleri yok.
Muhalefete gelince güçlü demokrasinin göstergesi, güçlü muhalefettir. Ne yazık ki bizde, muhalefet yalnızca ana muhalefetten ibaret sayılıyor. Oysa, parlamentoda iki muhalefet partisi ve parlamento dışında onlarca demokratik kitle örgütü ve irili ufaklı diğer partiler de var. Var da bunlar arasında bir uyum ve uzlaşma yok. Eksikli dediğim bir demokrasinin nedeni bu zaten.
***
Yapılan bir araştırmaya göre “toplum hafızası” 21 gün imiş. Yani 21 gür sonra yaşananları unutuyoruz. Günün stresi, ekonomik sorunlar, gelecek kaygısı, şehir psikoloji derken vatandaş bırakın 21 gün öncesini, sabah kahvaltısında ne yediğini bile hatırlayamayabiliyor. Hele ki bizim gibi akşamdan sabaha gündemin değiştiği bir ülkede…Ülke gündemi böyle de yerel gündem farklı mı?
Ve hâlâ dünyanın çeşitli yerlerinde devam eden ama günümüz sözde medeni insanlarının ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ tavrında hiç seslerini çıkarmamaları ise; insanoğlunun ne kadar bencil olduğunun kanıtlarındandır. İnsanı insan yapan vicdanı ve aklıdır. Bizler bireysel, toplumsal olarak aklımızı ve emeğimizi kullanarak gerekenleri yapmaya hazırız. Sanırım biz bunları yaptıktan sonra geriye güç sahiplerinin daha sağduyulu ve daha az açgözlü olmaları kalıyor. Savaşsız, ayrımsız, barış içerisinde aydınlık bir dünya özlemi dileğiyle.