Son yazımızda, IMF ve Dünya Bankası tarafından 2000 yılında 'Toprak Reformu Uygulama Projesi' adı altında topluma empoze edilen ama aslında 'bankacılığı kurtarma projesi'ndan başka bir şey olmayan bir projenin hayata geçirilmesiyle tarım kesimine verilen tüm desteklerin kesildiğini...

Bunun sonucunda özellikle topraksız ve az topraklı köylülerin kırsal alanı terk ederek kentlere göç ettiğini söylemiş...

Bu durumun, köylülük arasında toprak reformu talebini iyice zayıflattığını sözlerimize eklemiştik.

***

'Bütün bu yaşananların bugün tarım sektörünün içine düştüğü bunalımla ilgisi nedir?' derseniz...

Geçmişte eskimiş üretim ilişkilerini tasfiye edecek bir 'toprak reformu' yapılamadığı için sağlıklı bir şekilde gelişemeyen...

Geniş bir topraksız köylü kitlesi yaratan ama bu topluluğu modern tarım işletmeleri ya da gelişen bir sanayi sektörü içinde istihdam edemeyen...

Üretimi sürdürmekte ısrar eden çiftçileri ise altından kalkılamayacak bir borç yükü altına sokan bir sistem bunalım içine girmekten nasıl kurtulabilir?

***

Günümüzde tarım sektörünün bunalımını artıran bir diğer faktör de 'rant ekonomisi' adı verilen ve üretimden yalnızca inşaat yapmayı anlayan bir sistemin tüm ekonominin üzerine çökmüş olmasıdır...

Bu sistemde çiftçi ürününü satmak için pazara yöneldiğinde karşısına ya 'sıfır gümrükle' ithal edilmiş yabancı ürünler ya da kartel oluşturarak ürünleri maliyetinin altında kapatan bir pazarlama ağı çıkmaktadır; tarıma verilmesi gereken kaynaklar da bu ithal ürünlere ve onları ithal eden aracı kesimlere gitmektedir...

Bu sistemden kurtulmaya çalışan çiftçi ise, her sezon sonunda borcun üzerine biraz daha borç yükleyen bir sistemin pençesine düşmekte ve bırakın borcun kendisini, faizini ödemekte bile zorlanmaktadır.

***

Yazılarımızın başında 'Ne olacak bu tarımın hali?' sorusunu sormuştuk... Daha sonra da bu sorunun cevabını vermek için Osmanlı toprak düzenine kadar uzanan bir süre içinde yaşananları çok kısa bir şekilde özetlemeye çalışmıştık...

O günlerden bugünlere kadar tarım, şu ya da bu şekilde toplumun beslenmesini sağlamış, ama hiçbir zaman çiftçilere günün standartlarına uygun bir kazanç ve uygun yaşam koşulları sağlayamamıştır...

Bunda, yönetenlerin tercihleri kadar çiftçilerin davranışlarını yüzlerce yıl boyunca şekillendiren kültürel yapılar da rol oynamıştır.

***

İçinde bulunduğumuz koşullarda artık toprak reformunu savunmanın da bir anlamı kalmamıştır...

Topraksız köylülerin büyük bir bölümü köyü terk etmiştir. Terk etmeyenler de toprağı işlemekten vazgeçmektedir, çünkü ipotekler nedeniyle artık kendilerini 'toprağın efendisi' olarak görmemektedir.

Toplumun köylerde yaşayan ve tarımla uğraşan kesiminin oranı yüzde yedinin altına düşmüştür. Köylerde yaşayan insanların yaş ortalaması 40'ın üzerindedir. Gençler artık ne tarımla uğraşmak ne de köyde yaşamak istemektedir. Tarım, küçük üreticinin kendi emeğini kullanarak geçimini sağladığı bir sektör olmaktan çıkmış, yemden gübreye, elektrikten mazota, tohumdan traktöre kadar her şey tarım ve gıdanın 'küresel efendileri'nin kontrolü altına girmiştir...

***

Yaptığımız saptamalar, sorunun artık küçük değişimlerle giderilemeyecek kadar büyük bir 'sistem sorunu' olduğunu ortaya koymaktadır...

Tarım sektörünün bugün içine düştüğü bunalım, çiftçi borçlarının faizlerini silmekle ya da ürünlere ve girdilere verilen yetersiz primleri bir miktar artırmakla aşılamaz...

Geniş topraklara sahip çiftçilerin bile zarar ettikleri gerekçesiyle topraklarını ekmekten vazgeçtikleri bu sistemde ekilemeyen toprakların bir kısmını topraksız köylülere dağıtsanız bile artık bu bir işe yaramaz.

***

Sonuç olarak, 'Tarımın hali', 'Türkiye'nin hali'nden ayrı ele alınamaz...

Türkiye, 1980'li yıllardan bu yana hangi parti iktidara gelirse gelsin uygulanan neo-liberal politikalardan vazgeçerek tüm ekonomide üretimin geliştirilmesine yönelik köklü dönüşümler gerçekleştirmedikçe, ranta, aracılara, dış kaynaklara, verimsiz yatırımlara giden kaynakları üretime yöneltmedikçe bu kısır döngüden çıkamaz...

Bu yapılmadığı sürece, bugün olduğu gibi gelecekte de yazımızın başlığında yer alan soruyu sorar durur, ama bu soruya asla tatmin edici bir cevap veremeyiz.

(Bitti)