Son yazımızda 'Tarım sektörünün günümüzde yaşadığı sorunlar her ne kadar 1980'li yıllardan itibaren uygulanmakta olan neo-liberal politikalardan kaynaklansa da, sorunun kökeninde Anadolu köylüsünün toprak ağalığı sistemine bağımlılıktan bir türlü kurtulamaması yatmaktadır.' demiş...
'Bu etkilenme nedeniyle (köylüler) Cumhuriyet döneminde (1950'de) 'Köy Enstitüleri' gibi kurumlarla kendilerini aydınlatmaya ve toprak reformu yapmaya çalışan bir hükümeti, büyük toprak sahiplerine verdikleri destekle iktidardan düşürdüler' saptamasını yapmıştık...
***
Gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde köylülüğün toprak mücadelesine girmemesi, aksine siyasal olarak toprak ağalarıyla birlikte hareket etmesi ülkemizin tarihini inceleyen yabancı bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir. 'Eşkıyalar ve Devlet: Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi' başlıklı kitabının Türkçesi geçtiğimiz günlerde yayınlanan Columbia Üniversitesi sosyoloji profesörü Karen Barkey, kitabının 'Giriş' bölümünde, Batılı devletlerin modernleşme ve merkezileşme süreçlerinde köylü isyanlarının oynadığı role dikkat çektikten sonra şunları yazmıştır: 'Osmanlı İmparatorluğunda köylü ya da elit isyanları yaşanmadı. Merkezi yönetimler devlete yönelik başlıca tehdit sayılan eşkıyaları bile kendi güçlerini pekiştirmekte kullandılar'...
Barkey, tezini Osmanlı devletinde toprakların genel olarak devlet mülkiyetinde olmasına dayandırmaktadır. Bu sistemde, devletin mülkiyetindeki toprak vergi ve askeri hizmet karşılığı 'sipahi' olarak adlandırılan savaşçılara 'tahsis' ediliyor ve bu hizmetin aksatılması durumunda geri alınıyordu. Sipahinin gerçek anlamda bir toprak sahibi olmaması, köylülerin toprak edinmek için toprak sahibine karşı mücadeleye girmelerinin önünde bir engel oluşturuyordu. Kimi zaman toprağı elinden alınan sipahi isyan edip 'eşkıya' olsa bile isyanın büyümesi durumunda yeni bir toprak tahsisiyle barış sağlanıyordu!..
Her ne kadar söz konusu sistem İmparatorluğun gerileme döneminde bozulmuş, tımarlar giderek fiilen toprak beyleri tarafından mülk edinilmiş ve toprak beyleri 'ayan' adı verilen bir sınıfa dönüşmüşse de, kırsal alandaki yerel isyanlar, genellikle Barkey'in sözünü ettiği 'pazarlık' ve 'mansıp verme' yoluyla engellenmiş, köylüler ise içinde yaşadıkları kaos ortamında 'ayan'ları ve beyleri bir tür 'koruyucu' güç gibi görmeye devam etmişlerdi.
***
Osmanlı döneminde kurulan bu bozuk 'düzen', tarım kesiminde köklü bir değişim yapılamadığı için Cumhuriyet döneminde de bir şekilde devam etmiş, neticede İnönü başkanlığındaki CHP Hükümeti kırsal alanda etki alanda güç toplamak için toprak reformu yapmaya kalktığında, bu girişim köylü tarafından alıştığı düzenin bozulması olarak algılanmış ve hükümetin sonunu getirmişti!..
Kırsal alanda köylülerin 'toprak ve özgürlük' için mücadeleye girişmeleri, ancak toplumda demokratik eğilimlerin güçlendiği 1960'lı yılların sonlarında -o da bazı bölgelerde ve sınırlı olarak- gerçekleşmiştir...
İlk olarak 1967'de Antalya'ya bağlı Elmalı köylerinde, kurutulmuş olan Avlan Gölü'nün oluşturduğu topraklara ağaların el koymasına tepki olarak başlayan toprak işgalleri hem devrimci öğrencilerin hem de CHP'nin desteğiyle bir örnek teşkil etmiş ve yaygınlaşmıştır. Daha sonra 1967'de 10, 1968'de 13, 1969'da 27, 1970'de ise 96 toprak işgali yaşanmış, dönemin CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit'in Elmalı'da toprak işgallerinin yaşandığı köyleri ziyareti sırasında söylediği 'toprak işleyenin su kullananın' cümlesi bir slogana dönüşerek 1970'li yıllarda ilk kez CHP'nin kırsal bölgelerdeki etkinliğinin artmasına yol açmıştır.
***
1974 yılında iktidara gelen Bülent Ecevit tarafından, Urfa yöresinde kısmi bir toprak reformu denemesi yapılmış, ancak bu girişim, büyük toprak sahiplerinin tepkisi sonucu yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle başarısızlığa uğramıştır...
1990'lı yıllarda bir kez daha Başbakan olan Ecevit Urfa'yı ziyaret ettiğinde kendisinden toprak reformu yapmasını isteyen köylülere şunları söylemek zorunda kalmıştır:
'Toprak reformunu benim ve partimin gücü yapmaya yetmeyebilir. Bize kendi gücünüzü katarsanız, bu gücü toprak reformu için kullanırız. Eğer adaletli bir toprak düzenlemesi yapılmazsa, bu bölgedeki gelir adaletsizliği büsbütün rahatsız edici ölçülere varacaktır. Ama ne kadar güçlüklerle karşı karşıya olduğumuzu sizler çok iyi bilirsiniz'.
(Devam edecek)