Ülkemizde iktidarın büyük sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğu ortada..

Artan enflasyon, bunun sonucu özellikle gıda ve enerji gibi kilit sektörlerde fiyatların tutulamaz bir biçimde yükselişi, kısa vadeli borç ödemeleri kapıya dayanmışken MB kasasının boşalmış olması, göçmen akınlarının yarattığı sorunlar, dış politikadaki sıkışmışlık, koalisyon ortakları arasında belirtileri ortaya çıkan gerilimler, Türkiye ile Rusya arasında gerilen ilişkiler, say sayabildiğin kadar!..

Kısacası, seçimlerden yenilgi ile çıkan muhalefetin hızla toparlanması ve yaklaşmakta olan yerel seçimlerde kazanacağı bir başarı ile kaybettiği moral üstünlüğü yeniden kazanması için koşullar son derece müsait... Gelin görün ki, durum tam tersi bir istikamette gelişiyor. Altılı muhalefet bloku dağıldığı gibi şimdi de ana muhalefet partisi dağılma belirtileri gösteriyor.

***

Bu durum yeni bir şey değil...

AKP’nin 20 yılı aşkın bir süre boyunca iktidarını kesintisiz olarak sürdürebilmesini kendi siyasi gücünden çok karşısındaki muhalefetin dağınıklığı ve hedefsizliğine borçlu olduğu, muhalefetin dünyadaki gelişmeleri adeta boş gözlerle seyrederek artık tarihin çöp sepetine atılmakta olan “ABD’ye bağımlılık” politikasını körü körüne izlemeye devam ettiği, ülke ekonomisini bataklığa sürükleyen neoliberal ekonomi formüllerini “rasyonel” politikalar olarak pişirip pişirip halkın önüne koyduğu bilinen gerçekler...

Biz, bugün ana muhalefet partisi CHP’nin içeride savunduğu neoliberal politikaları bir kenara bırakarak dünyada ve Türkiye’de yaşanan değişimleri yorumlama ve o değişimler doğrultusunda Türkiye’nin geleceğine ilişkin yeni bir yön çizme konusundaki başarısızlığı (yoksa “aymazlığı” mı demeliydik?) üzerinde duracağız.

***

Ana muhalefet partisinin ABD ve AB ile ilişkiler konusunda izlediği bu başarısız ya da “aymaz” politikasının en açık örnekleri son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Kılıçdaroğlu’nun çıktığı ABD ve Avrupa gezisi sırasında açıkça görüldü...

Kılıçdaroğlu, her ne kadar ABD gezisini “ABD’nin “solcu” muhalefet lideri Berny Sanders ile görüşerek onun tecrübelerinden istifade etmek” ve Türken Vakfı inşaatının fotoğrafını çekmek gibi “absürd” gerekçelerle açıklasa da Sanders ile görüşmenin gerçekleşmediği biliniyor; fotoğraf çekmek için ortadan kaybolduğu sekiz saat içinde kimlerle neler konuştuğu ise hâlâ tartışılıyor...

Kılıçdaroğlu’nun bu gezi sırasında yaptığı “Ukrayna’nın yanında olmalıyız” açıklaması ise gezinin gerçek amaçlarına Kılıçdaroğlu’nun diğer açıklamalarından daha fazla ışık tutuyor!

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin Rusya’ya karşı ambargoya katılmasa da savaşta ağırlıklı olarak Ukrayna’yı desteklediği, Rusya’nın Kırım ve Doğu Ukrayna’daki kazanımlarını işgal olarak nitelendirdiği, Ukrayna’ya İHA ve SİHA sattığı, bunun yanı sıra “tahıl koridoru”nun açılmasını sağlayarak bu ülkeye ekonomik olarak nefes borusu açtığı biliniyor...

Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun “Ukrayna’nın yanında olmalıyız” açıklaması bu çizginin ötesine geçilmesi, yani savaş ya da ambargo istenmesi anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu, seçim öncesinde Ukrayna konusunda yaptığı bu açıklama ile Rusya’ya karşı ABD, AB, NATO ve Ukrayna’nın birlikte yürüttüğü savaşa, o olmazsa Rusya’ya karşı uygulanan ambargoya katılma niyetini açıkça beyan etmiş bulunuyor. Bu da yetmiyormuş gibi bir de seçim gününün arifesinde elinde hiçbir delil yokken Rusya’nın kendisi aleyhine “deep fake” çalışmaları yaptığını iddia ederek bu ülkeye karşı kendi kitlesini kışkırtıyor...

Bu tür “absürd” açıklamaların kime yaradığını ve seçmenin bu politikalara ne gözle baktığını seçim sonuçları açıkça gösterdi.

***

Bu tür “kör parmağım gözüne” Amerikancı ve NATO’cu açıklamalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı döneminde yaptığı hataların unutulmasına, onun günümüzde izlediği Rusya ile açıktan çatışma içine girmemek, Astana süreci ile bölgede kısmi de olsa bir istikrara katkı sağlama politikalarının seçmen gözünde itibar sağlamasına yol açmış bulunuyor...

Benzer bir durum, Kılıçdaroğlu’nun Amerikancılığına karşı Erdoğan’ın Şanghay Beşlisi ve BRICS ile ilişkiler geliştirme politikası nedeniyle de ortaya çıkıyor..

Kılıçdaroğlu, sonra da çıkıp “Gazi Mustafa Kemal’in çizgisini” izlediğini iddia ediyor!

(Devam edecek)