Önceki yazımızda seçimler yaklaştıkça iktidar ve muhalefet partileri arasındaki mücadelenin kızıştığını, bu mücadelede Cumhur İttifakı'nın en büyük kozlarından birinin dış politika olduğunu söylemiştik...

Günümüzde iktidar blokunun Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'da karşı karşıya kaldığı sıkıntıların büyük bir bölümünün dış politikada yapılan hatalardan kaynaklandığı düşünüldüğünde bu durum bir çelişki olarak görülebilir... Gerçekten de öyledir; ancak bu çelişki, iktidar blokunu yönlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidarı boyunca izlediği 'yükselen güce dayanmak' ilkesinin onu zaman içinde ABD blokundan uzaklaşmaya ve Rusya-Çin blokunun başını çektiği Avrasya güçlerine doğru itmesiyle açıklanabilir...

Buna karşılık, 'Altılı Masa'nın dış politika alanında savunduğu görüşler netleştikçe muhalefetin bir çıkmazın içine sürüklendiği gözlenmektedir.

***

Bu çıkmaz, Altılı Masa içinde yer alan Davutoğlu'nun başında bulunduğu Gelecek Partisi'nin ve Babacan'ın başında bulunduğu DEVA partisinin etkisiyle daha da belirgin hale gelmiş durumdadır...

Bilindiği gibi bu iki siyasetçi, yakın zamana kadar AKP'nin uzaklaşmaya başladığı 'eski' politikaların sadık uygulayıcılarıydı...

Davutoğlu, Ortadoğu'da Büyük Ortadoğu ve Arap Baharı döneminde izlenen politikanın teorisini yapmış, Babacan ise Batı dünyasının ekonomik reçetelerini harfi harfine uygulamakla tanınmıştı.

***

Bu görüşlerin etkisi özellikle CHP üzerinde artmaktadır...

Bunun sonucunda Altılı Masa'nın kurucusu durumundaki CHP'nin dış politika konusundaki yaklaşımları, bir zamanlar savunduğu 'dengeli bir dış politika' çizgisinden uzaklaşmakta ve ABD çizgisine kaymaktadır...

Bu olgu, Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye yaptığı gezi sırasında Cumhur İttifakının savunduğu Ukrayna ve Batı dünyası ile Rusya ve Avrasya arasında denge gözetme ve yaptırımlara katılmama çizgisini eleştirerek 'Ukrayna'nın yanında yer almalıyız' açıklamasıyla açık ve net olarak ortaya çıkmıştır...

Kılıçdaroğlu'nun ABD, İngiltere ve Almanya'ya yaptığı geziler sırasında defalarca ifade ettiği 'temiz para tedariki' yönündeki açıklamaları da cumhurbaşkanı olması durumunda AKP iktidarının uzun zamandır izlediği ancak son zamanda tıkanmaya başlamış olan 'sıcak para ile borçlanarak gelişme' politikasını sürdürme çabası içinde olacağını ortaya koymaktadır.

***

Peki, CHP'nin 'tarihsel' çizgisine aykırı olan bu durum neden görülmemekte ve 'içeriden' eleştiri konusu olmamaktadır?..

Çünkü, içine sürüklenmiş olduğumuz kutuplaşma süreci, genelde blokların içinde yapılan eleştirilerin görmezden gelinmesine ya da eleştirenlerin parti dışına atılmasına yol açmaktadır...

Bu durum yalnızca iktidar bloku içinde değil muhalefet bloku içinde de gözlenmektedir. O nedenle Altılı Masa'nın dış politika ve ekonomi konusunda geliştirdiği politikaların 'içeriden' eleştirisi bastırılmakta, 'dışarı'dan eleştirmek isteyenlerin sesi ise çeşitli suçlamalar nedeniyle duyulmamaktadır.

***

'Kutuplaşma etkisi', anketlerin yorumlarında bile ortaya çıkmaktadır...

Partilerin izlediği dış politikaların kamuoyu açısından değerlendirilmesine yönelik bir anketin sunuluş şekli bu tutumun açık bir örneğidir... Kasım ayında yapılan kamuoyu araştırmasının anket verileri CHP'ye yakın bir internet sitesi tarafından 'AKP'nin her yerden kaybetmeye başladığı' şeklinde yorumlanmıştır. Oysa rakamlara bakıldığında anketi cevaplayan deneklerin yüzde 28.7'sinin Cumhur İttifakı'nı 'başarılı', yüzde 24.2'sinin ise 'kısmen başarılı' bulduğu, yani şu ya da bu biçimde başarılı bulanların oranının yüzde 53'e yaklaştığı görülmektedir...

Buna karşın anket sonuçları sitede 'Hükümetin performansını değerlendiren katılımcılar, iktidarın dış politikada performansını yüzde 43.9 oranında başarısız buldu' başlığıyla sunulmuştur...

Kısacası, Altılı Masa'nın politikaları açıklanmaya başladıkça bu politikaların eleştirilme ihtiyacı da artmakta, ancak 'kutuplaşma etkisi' nedeniyle tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır.