Hani ''bizim zamanımızda…'' diye başlayan hikayeler vardır ya…

Babaların dilinden düşmeyen…

''Babalar'' diyorum, çünkü ''analar'' girmezdi pek o mevzulara…

''Yaş'' konusu deşifre olacak diye mi?

Yoksa eskiye dair anlatılacak hikayeleri olmadığından mı bilmem.

Babalara bırakırlardı o alanları…

Benim de böyle bir fırsatı yakaladığım günler çok olmuştur…

Tabii, bizim çocuklar daha küçük o yaşlarda…

Masal dinleme çağı diyebilirim…

Konu eğitimse, ''bizim zamanın hocaları'' diye başlar…

Eğitimin kalitesinden, öğretmenlerin disipline verdikleri öneme kadar aklıma gelenleri sıralardım bir bir.

Mahalle arkadaşlıklarından, yaratıcılığa dayalı yokluk döneminin oyunlarından söz eder, yakan top, misket, körebeden aldığımız hazdan dem vururdum…

Boş bakışlarla dinlerler, arada bir ''o ne'' ''nasıl'' gibi sorular sormayı da ihmal etmezlerdi.

Anlattıklarıma pek de bir anlam veremediklerini boş bakışlarından anlar, ''haydi bakalım uyku saati'' diye nostaljiye son verirdim.

Şimdi durum terine döndü…

Büyüdüler…

İlgi alanları değişti…

Bizim, voleybol toplarının, topaçlarının yerini bilgisayarlar aldı…

Tabii roller de değişti…

Onlar anlatıyor…

Biz dinliyoruz…

Öylesine…

Bite, bug, cloud, cookie, download, IP adress, keyboard, password, spam, toolbar, wifi…

Pek de anlamadan…

Boş boş…

''Uyku saati geldi'' diyen de yok ama

Yine de yatağın yolunu tutuyoruz uslu uslu…

Teknoloji devri işte ne olacak?

Küçükler büyüdü…

Büyükler, küçüldükçe küçüldü…