Bugün 19 Mayıs... Atatürk'ün Samsun'a çıkışının 102. yıldönümü... Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı...

Koronavirüsün bireyler ve toplumlar üzerindeki kalıcı etkilerini ele aldığımız yazılarımıza devam ederken yalnızca Ulusal Kurtuluş Savaşımızın değil Cumhuriyetimizin de oluşum sürecini başlatan bu önemli günü anıyor, onun ülkemize ve toplumumuza kazandırdığı değerlerin önemini bir kez daha anımsıyoruz...

O değerleri koruma ve geliştirme görevi, yüz yılı aşkın bir süre sonra günümüzde bile güncelliğini ve önemini koruyor.

***

Cumhuriyetimizin bize sağladığı bir çok imkan var... Bunlardan biri de korona ile ilgili yazılarımızda önemli vurguladığımız 'kamucu' bir 'halk sağlığı' sistemiydi...

O sistemin kurulması ve geliştirilmesi sayesinde üzerinde yaşadığımız topraklarda binlerce yıl insanları kırıp geçiren bir çok salgın hastalığı ortadan kaldırmayı başarmıştık...

Bu başarının sağlanmasında en önemli rolü, 27 Mayıs 1928 tarihinde savaştan yeni çıkan Türkiye'nin sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetlerini hizmetlerini yürütmek amacıyla kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü oynamıştı... 1930'lu yıllardan itibaren gerçekleştirdiği aşı üretimi sayesinde kuduz aşısı, çiçek aşısı, tifo, boğmaca aşısı, influenza virüsü aşısı gibi bir çok aşı üreten ve bir çok salgının önünü başlamadan kesen bu kurum, ne yazık ki 2002 yılında 'Sağlıkta Dönüşüm Projesi' uyarınca kapatıldı. O nedenledir ki, günümüzde koronavirüse karşı en önemli korunma aracı olan aşı için başka ülkelerin yardımına muhtaç hale geldik.

***

Koronavirüs salgınının çok yönlü yıkıcı etkisi, günümüzde 'kamucu halk sağlığı sistemi'ni farklı biçimlerde de olsa uygulamaya devam eden ülkelerde sınırlanabiliyor...

Bir önceki yazımızda neo-liberal ekonomik ve sosyal politikalardan sistemlerini korumayı başaran hükümetlerin salgın karşısındaki başarılarını hatırlatırken Çin örneğini vermiş, ardından daha az bilinen bir başka örneğin Hindistan'ın Kerala eyaletinde yaşandığını belirtmiştik...

Toplumsal eşitsizliklerin en uç noktalara vardığı ve koronavirüsün toplumu kırıp geçirdiği Hindistan'da, Kerala eyaletini 2016 yılından bu yana yöneten Demokratik Sol Cephe (LDF) hükümeti, federal yönetimlerin yararlandığı geniş idari özerklikten yararlanarak diğer eyaletlerin hükümetlerinden farklı bir politika izliyor.

***

35 milyon insanın yaşadığı eyalet, Hindistan'da halk sağlığı sisteminin en güçlü olduğu eyalet olarak tanınıyor. Hindistan'daki ilk resmi korona vakaları da ülkenin turizm merkezlerinden birini oluşturan bu eyalette görüldü...

İlk vakaların görülmesinin ardından 21 büyük hastanede izolasyon odaları hazırlandı. Eyaletin bütün bölgelerinde acil yardım hatları oluşturuldu. Hindistan genelinde yurt dışından gelenlere 14 gün karantina uygulanırken, Kerala'da 28 gün karantina uygulanmasına karar verildi. Yedinci sınıfa kadar bütün öğrenciler için okullar tatil edildi. Bütün toplu etkinlikler (düğünler, hac, sportif ve sanatsal gösteriler) iptal edildi. 19 Mart'ta salgından olumsuz etkilenenlere yardım amacıyla 2,6 milyar dolarlık bir yardım paketi açıldı. Karantina sürecinde insanların temel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için 250 bin kişilik bir 'gönüllü ordusu' kuruldu. 1255 'komün mutfağı'ndan günde 280 bin gıda paketi dağıtıldı. Bu ücretsiz hizmetten 3 milyon 690 bin aile yararlandı.

Bu uygulamalar sayesinde, Hindistan'da en büyük yaşlı grubunu içinde barındıran Kerala , korona bağlantılı ölümlerde en düşük orana sahip eyalet oldu. Eyalet yönetiminin aldığı önlemler, hastalığa karşı mücadelede 'küresel model' olarak gösterildi. Geçtiğimiz günlerde yapılan seçimleri Komünist Partisi ağırlıklı Demokratik Sol Cephe Hükümeti oy oranını yükselterek kazandı. Bu da salgında şiddetli bir ikinci dalga yaşanmasına karşın hükümete duyulan güvenin artarak devam ettiğini ortaya koydu.

(Devam edecek)