Tatil ya da bayram ziyareti nedeniyle Türkiye'ye gelen gurbetçilerin, yaşadıkları Avrupa ülkelerine dönüş yolunda yaptıkları açıklamalara bayılıyorum…

Lüks otomobilin sürücü koltuğundan TV muhabirinin uzattığı mikrofona duygularını aktarırken, hüzünlü bir tonla geride kalanlara sesleniyor:

'Gurbette yaşamak zor. Gözünüz dışarılarda olmasın''

Kimi derinden bir 'Of'' çekip, ardından da gözü dışarıda olan akrabayı taallukata ayar veriyor:

'Yaşadığınız günlerin kıymetini bilin. Yabancı diyarlarda yaşamak zor.''

Mikrofonu uzatan, iyi yolculuklar dileyip art arda dizilmiş öteki araçlara yönelirken, az önce karalar bağlayan gurbetçinin yüzünde güller açıyor.

Tek derdi, konforlu aracın koltuğunda oturup, çıkış sırasının gelmesi için gümrük kapısında beklemek.

O kadar çoklar ki;

Model model,

Renk renk…

Hepsi gıcı gıcır…

Hepsi lüks…

Bagajlar yine dolu…

Gelirken getirilen hediyelik eşyadan boşalan bagaj, yerli malı zeytin peynirle, pastırma sucukla, balla, pekmezle dolu…

Hasreti hafifletmek, memleket havasını yabancı diyarlara taşımak için…

Gitmek zor da kalmak kolay mı?

Hele, şu iğneden ipliğe hey şeyin ateş pahası olduğu günlerde…

Üstte yok, başta yok…

Orhan Veli'nin mısralarındaki gibi,

Cep delik, Cepken delik,

Kevgir misin be kardeşlik.''

Sen belediye otobüsüne binecek para bulama,

Düne kadar eskimiş giysilerle dolaşan eşin, dostun, akraban milyonluk aracın camından, duygusal masallar okusun.

Olacak şey değil…

Değil ama ne diyeceksin ki?

Durumuna mı yanacaksın…

Gidenlerin, bilmiş birer edayla söyledikleri 'Aman durumunuzun kıymetini bilin' tarzı nasihatlerin muhatabı olmana mı?

Haklısın…

Acıdır o boş tavsiyeler…

Biber gibidir…

Hani bir söz vardır:

'Yiğidi, kılıç kesmez,

Bir acı söz öldürür!' diye.

İşte, onun gibi bir şey…