Üniversite sınav maratonunun ardından binlerce öğrenci için yeni bir bekleyiş süreci başladı. Hayallerine kavuşmayı umut eden gençler, belirsizlik içinde kaygı yaşıyor. Psikoloji Bilim Uzmanı, Sosyolog ve Aile Danışmanı Ezo Filiz Bayram, bu dönemde kaygının doğal bir duygu olduğunu, ancak doğru yöntemlerle yönetilmediğinde öğrencilerin hem psikolojisini hem de aile ilişkilerini zorlayabileceğini söyledi. Bayram, kaygıyı hafifletmek için pratik yöntemlerden aile desteğine, profesyonel yardımdan geleceğe dair belirsizliklerle baş etme yollarına kadar önemli önerilerde bulundu.
· Üniversite yerleştirme sonuçlarını bekleyen öğrenciler en çok hangi duyguları yaşıyor?
Üniversite yerleştirme sonuçlarını bekleme dönemi, öğrencilerin hayatlarında önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu süreç, yıllardır verdikleri emeğin ve hayallerinin somut bir karşılık bulacağı bir aşamadır. En çok yaşanan duygu belirsizliktir; yani geleceğin netleşmemiş olması. Öğrenciler, “Acaba istediğim bölüm olur mu?”, “Ya istediğim şehir gelmezse?” gibi sorularla zihnini sürekli meşgul eder. Bu belirsizlik hali, insan beyninde tehdit algısı yaratır ve kaygı seviyesini artırır. Zaman ilerledikçe bu kaygı sadece zihinsel değil, bedensel olarak da kendini gösterir; uyku düzensizlikleri, mide problemleri, baş ağrıları ve yoğun gerginlik en sık görülen belirtilerdir. Ancak bu duygular tamamen doğaldır. Çünkü gençler hem kendi gelecekleri için hem de ailelerinin beklentileri için sorumluluk hissetmektedir. Burada önemli olan nokta, kaygının yönetilebilir seviyede kalmasıdır.
“ANORMAL KAYGI KİŞİNİN YAŞAM KALİTESİNİ DÜŞÜRÜR”
· Kaygının normal ve anormal düzeyini nasıl ayırt edebiliriz?
Kaygı, insanın doğasında var olan, bizi tehlikelerden koruyan ve motive eden bir mekanizmadır. Dolayısıyla öğrencilerin bu süreçte kaygı hissetmeleri gayet doğaldır. Normal kaygı, öğrenciyi ders çalışmaya yönlendirebilir, hayatına daha dikkatli yaklaşmasını sağlayabilir. Ancak bu kaygı günlük işlevleri bozmaya başladığında anormal hale gelir. Örneğin öğrenci sürekli “kazanamayacağım” düşüncesiyle meşgul oluyor, yemek düzeni bozuluyor, sabaha kadar uyuyamıyor, çevresine karşı agresifleşiyor ya da geleceğe dair sürekli felaket senaryoları kuruyorsa burada bir alarm vardır. Normal kaygı geçicidir ve yönetilebilir; anormal kaygı ise kişinin yaşam kalitesini düşürür ve psikolojik destek gerektirir. Bu ayrımı yapmak, öğrencilerin ve ailelerin en başta dikkat etmesi gereken noktalardan biridir.
· Öğrenciler bu dönemde kaygılarını azaltmak için hangi pratik yöntemleri uygulayabilir?
Kaygıyı yönetmek, tamamen onu yok etmek değil, daha sağlıklı bir düzeyde tutabilmektir. Bunun için uygulanabilecek birkaç pratik yöntem vardır. Öncelikle nefes egzersizleri çok etkili bir yöntemdir. Derin nefes alıp kontrollü şekilde vermek, bedenin gevşemesini ve zihnin sakinleşmesini sağlar. Bunun yanında günlük rutin oluşturmak da önemlidir; çünkü belirsizlik döneminde en çok kaybolan şey düzen duygusudur. Öğrenciler sabah belirli bir saatte kalkmalı, gün içinde küçük hedefler koymalı ve bu hedeflere ulaştıkça kendilerini ödüllendirmelidir. Fiziksel aktivite kaygıyı azaltan en güçlü araçlardan biridir. Yürüyüş, hafif sporlar, meditasyon ya da yoga yapmak öğrencinin zihinsel gerginliğini boşaltır. Ayrıca hobilerle ilgilenmek, kitap okumak, resim yapmak, müzik dinlemek gibi aktiviteler zihni sonuç odaklı düşüncelerden uzaklaştırır. Son olarak, olumsuz düşünceleri fark edip yerine alternatif olumlu düşünceler geliştirmek gerekir. “Kesin kazanamayacağım” yerine “Elimden geleni yaptım, sonuç ne olursa olsun bir yol bulacağım” demek öğrencinin psikolojik dayanıklılığını artırır.
“BU SÜREÇTE SOSYAL MEDYA KULLANIMI AZALMALI”
· Sosyal medyanın bu süreçte etkisi nedir?
Sosyal medya, bu dönemde öğrenciler için çift taraflı bir etkiye sahiptir. Bir yandan sınava giren arkadaşlarla iletişimde kalmak, deneyim paylaşmak rahatlatıcı olabilir; ama çoğu zaman sosyal medya kaygıyı daha da büyütür. Çünkü öğrenciler sürekli “Şu puan gelir mi?”, “Ben şu neti yaptım, acaba yetiyor mu?” gibi paylaşımlarla karşılaşır. Bu da kıyaslamayı artırır. Kendi netlerinden memnun olan biri sosyal medyada özgüvenle paylaşımlar yaparken, diğer öğrenci bundan olumsuz etkilenebilir. Ayrıca sosyal medyada dolaşan “kesin bilgiler” ya da söylentiler öğrencilerin zihnini karıştırır. Benim öğrencilerime önerim, bu süreçte sosyal medya kullanımını ciddi ölçüde sınırlamalarıdır. Özellikle sonuçların açıklanmasına kısa süre kala sosyal medya detoksu yapmak, kaygıyı kontrol altına almak için oldukça etkili bir yöntemdir.
· Ailelerin bu süreçte en sık yaptığı hata nedir?
Ailelerin niyetleri çoğunlukla iyidir, fakat bazen kullandıkları dil ve davranış biçimleri öğrencinin kaygısını artırır. En sık yapılan hata, öğrenciyi başkalarıyla kıyaslamaktır. “Komşunun çocuğu şu bölümü kazanmış, sen de yapabilirsin” ya da “Amcanın oğlu şu puanı almış” gibi kıyaslamalar öğrencinin özgüvenini zedeler. Bir diğer hata, sınavı çocuğun kişiliğiyle özdeşleştirmektir. “Bu sınav senin geleceğini belirleyecek” cümlesi öğrenciyi motive etmek yerine ağır bir baskı yaratır. Ayrıca, sürekli sınav hakkında konuşmak da öğrencinin zihnini yoruyor. Çocuğun evde nefes alabileceği bir alan yaratmak çok önemlidir. Aileler bu hataları fark etmezse, çocuk kendini yalnız ve yetersiz hissedebilir.
“AİLE, OLUMLU VE DENGELİ BİR TUTUM SERGİLEMELİ”
· Aileler çocuklarına nasıl destek olmalı?
En büyük destek, koşulsuz kabul ve sevgiyi hissettirmektir. Çocuğun değerini sadece sınav başarısına indirgememek gerekir. Aileler, “Sonuç ne olursa olsun yanındayız” mesajını net bir şekilde vermelidir. Ayrıca çocukla kaliteli zaman geçirmek, onunla birlikte yürüyüşe çıkmak, film izlemek, sohbet etmek öğrencinin kaygısını paylaşmasına yardımcı olur. Ailenin olumlu ve dengeli bir tutum sergilemesi, öğrencinin psikolojik dayanıklılığını artırır. Bunun yanında, çocuğun sınav sonuçlarından bağımsız olarak sahip olduğu yetenekleri öne çıkarmak önemlidir. Sanat, spor, iletişim becerileri ya da farklı alanlardaki başarılar vurgulanarak çocuğun özgüveni desteklenebilir. En kritik nokta, ailelerin kendi kaygılarını çocuğa yansıtmamasıdır. Çünkü öğrenciler, ebeveynlerinin kaygısını çok hızlı hisseder ve bu onları daha da zorlar.
· Hangi durumda profesyonel destek almak gerekir?
Kaygı belli bir seviyeye kadar normaldir, fakat bazı durumlarda profesyonel destek kaçınılmaz hale gelir. Eğer öğrenci sürekli olumsuz düşünceler üretmeye başlamışsa, gece uykularını kaybetmişse, iştahı ciddi şekilde bozulmuşsa, öfke patlamaları yaşıyor ya da kendine zarar verici düşünceler dile getiriyorsa mutlaka profesyonel destek alınmalıdır. Ayrıca, kaygı seviyesi öğrencinin günlük hayatını sürdürememesine neden oluyorsa bu durum göz ardı edilmemelidir. Psikolojik danışmanlık, bu dönemde hem öğrencinin rahatlamasını sağlar hem de gelecekte stresle başa çıkma becerilerinin gelişmesine katkıda bulunur. Ne yazık ki birçok aile bu noktayı gözden kaçırıyor ve “Biraz sabretsin, geçer” diyerek süreci erteliyor. Oysa erken müdahale, çok daha büyük sorunların önüne geçer.
· Gençler sadece yerleştirme değil, üniversite sonrası iş bulma kaygısı da yaşıyor. Bu konuda öneriniz nedir?
Günümüzde gençlerin kaygısı sadece sınav sonuçlarıyla sınırlı değil; üniversite sonrası iş bulma, ekonomik bağımsızlık ve geleceğe dair belirsizlikler de büyük bir yük oluşturuyor. Bu kaygının temelinde, değişen iş dünyası ve rekabet ortamı var. Öğrenciler bu noktada üniversiteyi sadece bir diploma alma süreci olarak görmemelidir. Üniversite aynı zamanda bireysel gelişim, sosyal çevre edinme ve kendini tanıma sürecidir. Öğrencilere önerim, üniversite yıllarında mutlaka staj yapmaları, gönüllü çalışmalara katılmaları, farklı sosyal faaliyetlerde yer almaları ve kendilerini geliştirecek kurslara yönelmeleridir. Böylece mezun olduklarında yalnızca diplomalarıyla değil, aynı zamanda donanımlarıyla öne çıkabilirler. Gençlere en çok hatırlatmak istediğim şey şu: Hayat sadece tek bir sınavla belirlenmez. Üniversite, meslek yolunda bir basamaktır ama asıl önemli olan öğrencinin yeteneklerini, ilgi alanlarını ve güçlü yönlerini keşfederek kendini sürekli geliştirmesidir. Bu bakış açısı, geleceğe dair kaygıyı büyük ölçüde azaltır.