Artık yazlar çok daha sıcak, kışlar çok daha soğuk, bunun nedeni elbette ki iklim değişikliği. İklim değişikliği çevre ve insan sağlığına kadar herşeyi etkiliyor. Başkent’e konuşan Ankara Yıldırım Bayezıd Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuba Dal, iklim değişikliğinin insan ve çevre sağlığı üzerindeki etkilerini anlattı. İklim değişikliğinin ciddi önlemler alınmadığı takdirde tüm dünyayı ve ülkemizi büyük sıkıntıya sokacağını anlatan Prof. Dr. Dal, “Mevcut gidişat değişmezse, önümüzdeki 20–30 yılda Türkiye’de yazlar daha uzun ve sıcak, seller gibi aşırı hava olayları ise daha yıkıcı olacak, Beyşehir Gölü gibi büyük tatlı su kaynaklarının kuruma riski artacak, bu da sazan ve sudak gibi balık popülasyonlarını ciddi biçimde azaltacak. Su kıtlığı ve sıcaklık artışıyla birlikte Ege ve Marmara’da üzüm ve zeytin veriminde düşüş, Akdeniz’de domates üretiminde kalite kaybı ve hastalık artışı bekleniyor. Vektörler kuzeye yayılacak, Aedes albopictus ile dang humması, Zika ve chikungunya, Hyalomma keneleriyle KKKA riski Karadeniz’e kadar çıkacak. Batı Nil virüsü Trakya ve Ege’de daha sık görülebilecek, su ve gıda kaynaklı salgınlar artacak. Bu tablo, hem ekosistemi hem de halk sağlığını doğrudan tehdit edecek. Bu nedenle Türkiye’de bilimsel veriye dayalı, sektörler arası koordineli ve yerel yönetimleri de kapsayan güçlü bir eylem planı şart.” dedi.
İklim değişikliği tam olarak nedir?
İklim değişikliği; sıcaklık, yağış, rüzgâr ve deniz seviyesi gibi iklim unsurlarında uzun vadeli ve kalıcı değişimlerdir. En önemli nedeni, fosil yakıtların yakılmasıyla atmosfere salınan sera gazlarının birikmesidir. İklim değişikliğinden etkilenen en önemli bölge olan Akdeniz Havzası, küresel ısınmadan dünya ortalamasından yüzde 20 daha hızlı etkilenmektedir. Akdeniz Havzası, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında yer alır; İspanya’dan Türkiye’ye, Mısır’dan Fas’a kadar 20’den fazla ülkenin kıyılarını ve binlerce adayı kapsar. Bu yüzden Türkiye iklim değişikliği açısından riskli bir ülkedir. Son 150 yılda dünya genelinde sıcaklık 1,2 °C; Akdeniz’de 1,5 °C arttı. Bu artış küçük gibi görünse de ne yapabilir diyebilirsiniz. Ama bu artış dünyanın ve canlılığın devamı için önemli etkilere neden olmaktadır.
DOĞRUDAN VE DOLAYLI ETKİLER
İklim değişikliğinin insan sağlığı üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri neler?
İklim değişikliğinin doğrudan etkilerini şöyle aktarabilirim: Sıcak hava dalgalarına bağlı ölümler yaşanır bunlar 2003 yazında Avrupa’yı vuran sıcak hava dalgası, yalnızca Fransa’da 14 bin 802 ölüme neden oldu. Sıcaklık, kalp-damar sistemini zorlayarak felç ve kalp krizi riskini artırıyor. Aşırı hava olaylarının sıklığında artış ise sel, fırtına, orman yangınları gibi olaylar yalnızca yaralanma ve ölüme değil, aynı zamanda altyapı çöküşüne ve sağlık hizmetlerine erişimin engellenmesine yol açıyor. Hava kalitesinin düşmesi de artan sıcaklık ve ozon oluşumu, astım ataklarını ve Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH, akciğerlerdeki hava yollarının kalıcı ve ilerleyici daralması) alevlenmelerini artırıyor. Toz ve polen mevsimlerinin uzaması alerjik hastalıkları tetikliyor.
Dolaylı etkileri vardır bunlar ise vektör kaynaklı bulaşıcı hastalıklardır. Vektör, bir hastalık etkenini (virüs, bakteri, parazit gibi) bir canlıdan diğerine taşıyan organizmadır. Bunlar arasında bazı sinek, sivrisinek ve kene türleri sayılabilir. Sıtma (Anopheles), dang humması (Aedes), Zika, chikungunya, Batı Nil virüsü (Culex), Lyme hastalığı ve KKKA (Kırım Kongo Kanamalı Ateş) gibi hastalıklar iklim ısındıkça yeni coğrafyalara yayılıyor. Su kaynaklı enfeksiyonlar ishaller; sel ve taşkınlar sonrası Salmonella, Shigella, E. coli, norovirüs salgınları artıyor. 2019’da Avrupa Birliği’nde 11bin 125 kişi norovirüs kaynaklı gastroenteritle hastanelik oldu. Mantar kaynaklı enfeksiyonlar da artıyor. Candida auris, normalde çevresel bir organizmaydı. Küresel ısınmaya adaptasyon sonucu insan patojeni haline geldi, çoklu ilaç direnci hastanelerde ölümcül enfeksiyonlara yol açıyor. Kronik hastalıkların alevlenmesi; kalp yetmezliği, hipertansiyon ve KOAH’lı hastalarda sıcak stresine bağlı ani ölümler. İklim değişikliği su ve gıda güvenliğinin bozulmasını etkiliyor. Kuraklık gıda üretimini azaltıyor, beslenme yetersizlikleri bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Zihinsel sağlık sorunları artıyor. Afetlerle ilişkili olarak travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), “eko-anksiyete” ve depresyon vakaları artıyor.
İklim değişikliğine bağlı olarak bulaşıcı hastalıkların yayılımında artış gözleniyor mu buna dair veriler var mı?
Epidemiyolojik veriler, iklim değişikliğinin bulaşıcı hastalık riskini küresel ölçekte belirgin şekilde artırdığını gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre son 20 yılda dang humması vakaları 8 kat artmış, Aedes aegypti sivrisineğinin potansiyel yaşam alanı 1950’lere kıyasla yüzde 13 genişlemiştir. Doğu Afrika’da sıcaklık artışıyla birlikte sıtma vakaları deniz seviyesinden bin metrenin üzerindeki bölgelerde bile görülmeye başlamış, Avrupa’da 2010’dan bu yana 15’ten fazla ülkede Batı Nil virüsü vakaları bildirilmiştir. 2022’de Pakistan’da yaşanan seller sonrası kolera ve leptospiroz salgınları binlerce kişiyi etkilemiş, benzer şekilde 2023’te Akdeniz kıyılarında artan sıcaklık ve yağış düzensizlikleriyle birlikte kene kaynaklı hastalıklar Türkiye dahil birçok ülkede rekor seviyelere ulaşmıştır. Türkiye’de iklim değişikliği, vektörlerin coğrafi yayılımını belirgin şekilde etkiliyor.
“PSİKOLOJİYİ DE ETKİLİYOR”
Psikolojik sağlık üzerinde iklim değişikliğinin bir rolü var mı buna dair çalışmalar yapılıyor mu?
Evet, iklim değişikliğinin psikolojik sağlık üzerinde belirgin etkileri olduğuna dair çok sayıda çalışma var. Avustralya’da yapılan bir çalışma, şiddetli kuraklık dönemlerinde kırsal bölgelerde depresyon oranlarının anlamlı biçimde arttığını buldu. ABD’de Katrina Kasırgası sonrasında, afetzedelerin yüzde 49’unda TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) belirtileri tespit edildi. Avrupa’da 2021 Yunanistan orman yangınlarından sonra, özellikle tahliye edilen bölgelerde yaşayanlarda uyku bozukluğu ve anksiyete oranlarının yükseldiği bildirildi.
İklim değişikliğinin doğa ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için hangi önlemler alınmalı?
İklim değişikliğinin doğa ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için çok boyutlu önlemler alınmalıdır. Sera gazı emisyonlarının azaltılması gerek. Fosil yakıt kullanımını düşürmek, yenilenebilir enerji kaynaklarına (güneş, rüzgâr, jeotermal) geçişi hızlandırmak gerek. Doğal ekosistemlerin korunması, ormansızlaşmayı durdurmak, ağaçlandırma projelerini artırmak, sulak alanları ve biyoçeşitliliği korumak lazım. Kent planlaması ve yeşil altyapı alanında ısı adası etkisini azaltacak yeşil alanlar, yağmur suyu yönetimi ve sel önleyici altyapılar oluşturulmalı. Erken uyarı ve sağlık sistemlerinde sıcak dalgaları, sel, fırtına gibi afetler için erken uyarı sistemleri; vektör kaynaklı hastalıklar için izleme ve kontrol programları kurulmalı. Sürdürülebilir tarım ve su yönetimi elzemdir. Toprak verimliliğini koruyan, su tasarrufu sağlayan yöntemler; aşırı gübre ve pestisit kullanımını azaltmak. İklim değişikliği ve sağlık etkileri konusunda halkın bilinçlendirilmesi, genç nesillere sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarının kazandırılması çok önemli. Dünya genelinde kadınları merkeze alan projelere önem veriliyor. Kadınların hem aile sağlığı hem de yerel ekosistem yönetiminde kritik rol üstlenmesi bunun sebeplerinden biri.
Sağlık sektörünün iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl bir rolü olabilir?
Sağlık sektörü, iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen ve aynı zamanda kendi karbon ayak izi de yüksek olan bir alandır. Dünya genelinde sağlık sistemleri, toplam küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 4–5’inden sorumlu. Bu nedenle sektör, hem uyum hem de azaltım çalışmalarında önemli bir rol üstlenebilir. Bu konuda yapılması gerekenleri şöyle sıralayabilirim: İklimle ilişkili vektör hastalıklarını takip eden sistemler kurulmalı. Sel, sıcak hava dalgası veya yangın gibi iklim kaynaklı acil durumlara yönelik sağlık hizmeti planları yapılmalı. Toplum sıcak çarpması, hava kirliliği, su-besin hijyeni gibi konularda bilgilendirilmeli. Enerji verimli, yenilenebilir enerji kullanan, su tasarrufu sağlayan binalar yapılmalı. Enerji tüketimini azaltan, atık yönetimini iyileştiren, yenilenebilir enerji kaynaklarına (güneş panelleri, jeotermal sistemler) geçen sağlık tesisleri yapılmalı. Tek kullanımlık plastikleri minimize eden, kimyasal atık yönetiminde geri dönüşümü destekleyen, enerji verimli cihazlar kullanan laboratuvarlar yapılmalı. Arıtılmış gri suyun tuvaletlerde veya peyzaj sulamasında kullanılması sağlanmalı. Doğal ışık kullanımı, toksik olmayan yapı malzemeleri kullanılmalı ve bitkilendirme yapılmalı.
Bireyler, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için günlük yaşamlarında neler yapabilir?
İklim değişikliğiyle mücadele, yalnızca hükümetlerin değil, her bireyin sorumluluğunda. Küçük görünen ev içi önlemler bile, topluca uygulandığında büyük fark yaratır. Enerji tasarrufu; LED ampuller, enerji verimli beyaz eşyalar, gereksiz ışıkları kapatmak önemli. Damlatan muslukları onarma, duş süresini kısaltma, yağmur suyunu bahçe sulamada kullanmak gerek. Gıda israfını önlemek gerek, fazla yiyecekleri değerlendirme, yerel ve mevsimlik ürünleri tercih etmek, geri dönüşüm, kompost yapma, tek kullanımlık plastikleri azaltmak gerek. Yeşil alan oluşturma; balkon ve bahçelerde bitki yetiştirme, ağaç dikmek de iklim değişikliğine karşı bireysel olarak yapabileceklerimiz arasındadır. “İhtiyacın kadar al, yerel ve mevsimlik ürünleri tercih et, tek kullanımlık plastikten uzak dur ve mümkünse ikinci el veya geri dönüştürülmüş ürünleri, giysileri kullan." bu yaklaşım hem karbon ayak izini hem de atık miktarını azaltır.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELE ŞART”
Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylayıp 2053 Net Sıfır Emisyon hedefini açıkladı; enerji verimliliği ile iklim uyum stratejileri hazırlandı. Ama kömürden çıkış takvimi net değil, ulaşımda düşük karbonlu yatırımlar sınırlı, tarım-su-biyoçeşitlilik uyumu yetersiz ve yerel yönetimlerin iklim eylem planları arasında büyük farklılıklar bulunuyor. Türkiye’de bilimsel veriye dayalı, sektörler arası koordineli ve yerel yönetimleri de kapsayan güçlü bir eylem planı şart.
Mevcut gidişat devam ederse, önümüzdeki 20–30 yıl içinde doğa ve insan sağlığı açısından bizi neler bekliyor?
Mevcut gidişat değişmezse, önümüzdeki 20–30 yılda Türkiye’de yazlar daha uzun ve sıcak, seller gibi aşırı hava olayları ise daha yıkıcı olacak; Beyşehir Gölü gibi büyük tatlı su kaynaklarının kuruma riski artacak, bu da sazan ve sudak gibi balık popülasyonlarını ciddi biçimde azaltacak. Su kıtlığı ve sıcaklık artışıyla birlikte Ege ve Marmara’da üzüm ve zeytin veriminde düşüş, Akdeniz’de domates üretiminde kalite kaybı ve hastalık artışı bekleniyor. Vektörler kuzeye yayılacak, Aedes albopictus ile dang humması, Zika ve chikungunya, Hyalomma keneleriyle KKKA riski Karadeniz’e kadar çıkacak. Batı Nil virüsü Trakya ve Ege’de daha sık görülebilecek, su ve gıda kaynaklı salgınlar artacak. Bu tablo, hem ekosistemi hem de halk sağlığını doğrudan tehdit edecek.
Yeni teknolojiler ve yeşil enerji kaynakları bu gidişatı değiştirebilir mi?
Doğru uygulandığında yenilenebilir enerji ve iklim dostu teknolojiler, iklim değişikliğinin hızını yavaşlatabilir. Güneş ve rüzgâr enerjisi; fosil yakıt kullanımını azaltır. Örnek: Konya Karapınar GES (Güneş Enerjisi Santrali), İzmir-Çeşme rüzgâr tarlaları. Jeotermal Enerji; elektrik ve ısıtma için temiz kaynak. Örnek: Aydın Germencik. Enerji depolama ve akıllı şebekeler; yenilenebilir enerjinin sürekliliğini sağlar, israfı önler. Elektrikli ulaşım; elektrikli otobüsler, raylı sistemler, bisiklet altyapısı. Karbon yakalama sistemleri (CCS); sanayi kaynaklı karbondioksiti depolayarak atmosfere salımı engeller. İklim dostu tarım; damla sulama, güneş enerjili seralar, tuz toleranslı tohumlar önemlidir.
İklim değişikliğiyle mücadelede genç nesillere düşen en önemli görevler sizce neler?
Bugün iklim krizinin bedelini en ağır ödeyenler, bu krizi yaratmayan ama miras alan genç nesiller. Geçmiş kuşaklar; kontrolsüz sanayileşme, fosil yakıtlara bağımlılık, doğayı sınırsız bir kaynak gibi görme anlayışı ve “tüket, at, yenisini al” kültürüyle gezegenin dengesini bozdu. Bugünün gençleri; bilimi rehber edinen, teknolojiyi ustalıkla kullanan, adalet duygusu güçlü, yaratıcı ve cesur bir kuşak. Onlar için en önemli görevleri şöyle sıralamalıyım; sürdürülebilir yaşamı benimsemek, ihtiyacın kadar tüketmek, yeniden kullanmak, atığı en aza indirmek. Doğayı savunmak ve korumak. Bilim ve teknolojiyi yeşil çözümler için kullanmak, temiz enerji, geri dönüşüm sistemleri, doğa dostu tasarımlar geliştirmek. Politikacılardan, şirketlerden ve belediyelerden net iklim eylemleri talep etmek. Farkındalık yaratmak da çok önemlidir. Sosyal medyadan köy meydanına kadar her yerde, her kuşağa iklim bilincini anlatmak gerekli. Geçmişin hatalarını tekrarlamamak ve gezegeni yaşanabilir kılmak gençlerin elinde, bizler de onlara destek olmalıyız. Gençler arasında yaygınlaşan ikinci el kıyafet tercihi ve değiş tokuş akımı, sürdürülebilir bir gelecek için atılmış çok değerli adımlar. Ben de Akdeniz ülkeleriyle birlikte çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışıyor, bir akademisyen olarak insanı ve doğayı korumayı en önemli görevlerimden biri olarak görüyorum. Bu nedenle derdimi anlatma imkanı verdiğiniz için size çok teşekkür ederim.