Hayvanlarla kurulan bağ, yalnızca duygusal bir ilişki değil, aynı zamanda insan psikolojisini destekleyen bilimsel bir dayanağa sahip. Uzmanlara göre hayvanlarla zaman geçirmek, travma sonrası stres bozukluğundan depresyona, otizmden anksiyeteye kadar birçok psikolojik sorun üzerinde olumlu etkiler gösteriyor. Üstelik bu etkileşim, sadece bireysel iyilik halini artırmakla kalmıyor; toplumsal bağları da güçlendiriyor. Konuya dair yapılan bilimsel çalışmaları ve kendi tespitlerini aktaran Uzman Klinik Psikolog Cumali Aydın, “Günümüz modern yaşamı, bireyleri yalnızlaştırırken ruh sağlığını da kırılgan hale getiriyor. Dijitalleşen sosyal ilişkiler, artan bireysel sorumluluklar, ekonomik ve çevresel kaygılar gibi birçok etken insanları ruhsal açıdan zorlayabiliyor. Bu psikolojik baskı ortamında, insanlar hem geleneksel psikoterapi yöntemlerine hem de tamamlayıcı yaklaşımlara daha fazla yöneliyor. İşte tam da bu noktada, hayvan destekli terapiler, bilim dünyasının da onayladığı etkili bir destek yöntemi olarak öne çıkıyor. Hayvanlarla kurulan temas, yalnızca geçici bir mutluluk yaratmayıp, aynı zamanda beyin kimyasını düzenliyor, duygusal dayanıklılığı artırıyor ve psikiyatrik tedavilere destek sunuyor” diye konuşu.
“TRAVMANIN YÜKÜNÜ HAFİFLETİYOR”
Uzman Klinik Psikolog Cumali Aydın, hayvanlarla kurulan duygusal bağın özellikle travma sonrası ruhsal çöküntü yaşayan bireylerde iyileştirici bir etki oluşturduğunu ifade etti. Aydın, hayvanların koşulsuz sevgi sunması sayesinde insanın en temel güven ihtiyacına karşılık verdiğini belirterek şöyle konuştu: “Travmatik deneyimler yaşayan bireyler, insanlar arası ilişkilerde güven sorunları yaşar. Ancak hayvanlar yargılamaz, tehdit oluşturmaz, beklenti içermez. Bu da bireyin savunma mekanizmalarını yavaş yavaş indirmesine ve yeniden bağ kurabilmesine olanak tanır. Bir terapi köpeğiyle geçirilen zaman, yalnızlık duygusunu azaltmakla kalmaz; aynı zamanda kişinin yeniden sevilmeye değer olduğu hissini yaşamasına yardımcı olur.” Psikolog Cumali Aydın, yalpan araştırmaları ise şöyle aktardı: “Hayvanlarla etkileşimin psikolojik etkilerine dair yapılan araştırmalar, son 20 yılda ciddi bir artış gösterdi. 2019 yılında International Journal of Environmental Research and Public Health dergisinde yayımlanan kapsamlı bir çalışmada, hayvan destekli terapilerin depresyon ve anksiyete belirtilerini belirgin biçimde azalttığı ortaya kondu. Yine 2021’de ABD merkezli Mayo Clinic tarafından yürütülen başka bir çalışmada, terapi köpekleriyle etkileşimde bulunan bireylerde kan basıncının düştüğü, kalp ritminin düzenlendiği ve oksitosin seviyesinin arttığı gözlemlendi. Oksitosin, halk arasında “mutluluk” ya da “bağlanma” hormonu olarak biliniyor. Özellikle bebekle anne arasında kurulan güçlü duygusal bağda etkin rol oynayan bu hormonun, hayvanlarla etkileşim sırasında da salgılandığı bilimsel olarak kanıtlandı. Bu da hayvanların sadece fiziksel değil, aynı zamanda kimyasal düzeyde de rahatlatıcı etkiler sunduğunu ortaya koyuyor.”
“ÇOCUKLARDA EMPATİ YAŞLILARDA AİDİYET GELİŞİYOR”
Hayvanlarla kurulan bağın etkileri yalnızca psikiyatrik hastalıklarla sınırlı değil. Gelişim psikolojisi açısından da bu etkileşim büyük önem taşıyor. Uzman Klinik Psikolog Aydın, özellikle çocukların duygusal ve sosyal gelişimi açısından evcil hayvanlarla büyümenin ciddi avantajlar sunduğunu belirtti: “Hayvanlarla birlikte büyüyen çocuklar, sadece sorumluluk duygusu kazanmakla kalmaz; aynı zamanda empati, sabır, merhamet gibi duygusal becerilerini de geliştirirler. Çünkü hayvanlar konuşmaz. Onların ihtiyaçlarını ve duygularını anlamak için çocuk, gözlem yeteneğini kullanmak zorundadır. Bu da duygusal zekâyı besleyen çok yönlü bir süreçtir. Benzer şekilde yaşlı bireylerde de hayvanların psikolojik etkisi oldukça belirgin. Alzheimer veya demans gibi rahatsızlıklarda kullanılan hayvan destekli terapilerde, hastaların kaygı seviyelerinde azalma, sosyal etkileşimde artış ve motor becerilerde iyileşme gözlenmiştir.”
“OTİZM SPEKTRUMUNDA HAYVANLARIN ROLÜ ARTIYOR”
Hayvan destekli terapilerin öne çıktığı bir diğer alan da otizm spektrum bozukluğu. Özellikle at destekli terapi (hipoterapi) ve köpek destekli terapi yöntemleri, otizmli bireylerin dikkat, odaklanma, sosyal etkileşim ve motor koordinasyon becerilerini artırmada önemli katkılar sağlıyor. Uzman Klinik Psikolog Aydın, bu konuda şu örneği paylaştı: “Otizmli bir çocuğun atla yürüyüş yapması sırasında denge kurma, yönlendirme ve temas gibi çok sayıda bilişsel ve fiziksel süreç aynı anda devreye giriyor. Ayrıca hayvanla kurulan bağ, çocuğun dış dünyaya daha güvenle açılmasına yardımcı oluyor. Hayvanlar, otizmli bireyler için sessiz ama güçlü köprüler kuruyor.” “Her bireyin bir terapi hayvanına ihtiyacı olmayabilir ama her bireyin sevgiye, ilgiye ve koşulsuz kabul edilmeye ihtiyacı var. Hayvanlar bunu bize sunuyor. Bu nedenle evcil bir hayvanla yaşamak, yalnızca psikolojik rahatsızlıklar için değil; daha dengeli ve sağlıklı bir yaşam için de büyük fırsat” diyen Aydın, bu bağlamda toplumda hayvan sahiplenmenin de teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Aydın’a göre, terapi hayvanları yalnızca özel eğitim almış bireylerle sınırlı değil. Sokakta yaşayan ve insanlarla olumlu etkileşim kurabilen hayvanlar da birçok insan için benzer destekleyici etkiyi gösterebilir. Özellikle yalnız yaşayan bireylerde ya da duygusal olarak zor dönemden geçenlerde, bir sokak köpeğiyle kurulan düzenli temas bile büyük fark yaratabilir.