Bayram öncesi yayınlanan son yazımızda futbol kulüplerinin gelir aynakları üzerinde dururken tribünlerden ve sponsorlardan gelen 'geleneksel' gelirlerin düştüğünü belirtmiş , daha sonra 'Bu kısır döngü nasıl oluyor da dönmeye devam ediyor?' diye sormuştuk...

Cevap şöyleydi: 'Hızla artan yayın gelirleriyle...

Daha açık söylersek, yayın haklarını elinde bulunduran Katarlı şirketin verdiği paralarla.'

***

Katarlı yöneticilerin futbol sevdası bilinmeyen bir gerçek değil...

Katar 2011'de Fransız futbol kulübü Paris Saint-Germain'i satın aldı. .. Katar Vakfı da İspanyol takımı Barcelona'nın en büyük sponsoru oldu. Öyle ki, Barcelona kulübü kurulduğu günden beri sürdürdüğü formasına sponsor reklamı koymama ilkesinden bu vakfın verdiği parayı kaçırmamak için vazgeçti...

En önemlisi Katar, 2022 Dünya futbol şampiyonasına ev sahipliği yapacak... Katar'ın bu organizasyon için harcadığı paranın 150 milyar doları geçeceği belirtiliyor.

***

Cumhurbaşkanımıza hediye ettiği uçakla gündeme gelen Katar, Türkiye'ye de büyük bir ilgi duyuyor...

Bu ilgi, yalnızca siyasal yakınlaşma ile sınırlı değil...

Katarlı sermayedarlar Türkiye'de ABank'a 460 milyon dolar ile ortak olduktan sonra QNB (Katar Milli Bankası) Finansbank'ı 2.75 milyar euro'ya satın aldı ve bankacılık alanında söz sahibi oldu...

Katar Yatırım Ajansı (QIA), Brezilyalı tavuk devi BRF ile işbirliği yaparak Türkiye'nin en büyük tavuk üreticilerinden Banvit'in yüzde 79.5'ine yaklaşık 1 milyar liraya ödeyerek gıda alanına girdi...

Ayrıca Katar Türk mühendislerin en çok proje üstlendiği 7'nci ülke... Mehmet Şimşek, Başbakan yardımcısı olduğu Kasım 2016'da, 'Katar'da faaliyet gösteren müteahhitlik firmaları bugüne kadar 125 projeden toplam 13.7 milyar dolarlık proje üstlendi. Katar Türkiye'ye sadece sözle değil eylemle de pozitif ayrımcılık yapıyor.' demişti.

***

Dönelim futbola... Sözcü gazetesinden Dr. Nedim Türkmen, geçtiğimiz günlerde Sözcü gazetesinde yayınlanan yazısında SPK eski başkanı olan, Digiturk ve Fenerbahçe Futbol AŞ'nin eski yöneticisi Karacan'ın şu sözlerini aktardı:

'Naklen yayın ihalesi, bu fiyatlarla devam etmez. İhaleyi alan da bu işten para kazanmalı. Para kazanamazsa bu iş sürdürülemez.'

Tam da o günlerde gazetelerin spor sayfalarında, naklen yayın haklarını elinde bulunduran Katarlı yayın şirketinin döviz fiyatlarına bir tavan sınırı getirilmemesi durumunda anlaşmayı feshederek Türkiye'yi terkedeceğine ilişkin haberler yer aldı; ancak bu tartışma kısa zamanda 'tatlı sona' bağlandı.

***

Sözünü ettiğimiz yazının yayınlanmasından bir kaç gün sonra Aydınlık gazetesinden Çetin Susan, Türk futbolunun çizdiği eğriyle yayın gelirleri artışının çizdiği eğrinin nasıl ters orantılı bir tablo oluşturduğunu şu rakamlarla ortaya koydu:

'Galatasaray'ın UEFA Kupası Şampiyonluğu'nu izleyen 2000-01 sezonunda; ülke futbolunun yayın geliri toplamı (KDV hariç): 49.280.000.ABD Doları... 2001'de Türkiye'nin FİFA sıralamasındaki yeri: 23.lük.

Milli Takımın Dünya Kupası 3.lüğünü izleyen 2002-03 sezonunda; ülke futbolunun yayın geliri toplamı (KDV hariç): 123.514.000 ABD Doları... 2003'de Türkiye'nin FİFA sıralamasındaki yeri: 8.lik.

Milli Takımın Avrupa Şampiyonası'nda oynadığı Yarı Finali izleyen 2008-09 sezonunda; ülke futbolunun yayın geliri toplamı(KDV hariç): 105.728.000.-ABD Doları... 2009'da Türkiye'nin FİFA sıralamasındaki yeri: 41.lik.

Ve bugün 2018-19 sezonunda; ülke futbolunun yayın geliri toplamı (KDV hariç): 500.000.000 ABD Doları... 2019'da Türkiye'nin FİFA sıralamasındaki yeri: 37.lik.

Birden çok parametreye bağlı olduğu bilinse de, gelirle performans arasında doğru orantılı bir ilişki gözlemlenmiyor. Keza, doğrusal bir grafikten de söz etmek mümkün değil.'

***

Peki, bu 'aykırı tablo', nasıl oluştu?...

Katar sermayesi kalitesi ve izlenirliği giderek düşen Türk futboluna neden bu kadar büyük para yatırdı?

Bu sorunun cevabını da yarın arayalım.