Hani klişeleşmiş bir söz vardır…

Biz bu filmi daha önce görmüştük.

Ankaragücü ile Gençlerbirliği'nin geçen sezon küme düşerek Başkentin 40 yıl sonra Süper Ligde temsil edilmemesi sonrası kulüp yönetimleri değişti.

Her yönetim değişikliğinde olduğu gibi basma kalıp laflar edilir:

'Elimizi taşın altına koyduk, para bularak futbolcuların alacaklarını ödeyeceğiz, eski yönetimden devralınan ve ne hikmetse hep yeni yönetim geldiğinde yağmur gibi gelen icraları ödeyeceğiz, transfer yasağı yememek için çalışacağız' vs.

Kurumsal bir yapı olmadığı için biz bunları her başarısız dönemden sonra yaşamayı öğrendik. Yani aynı filmi bir kez daha seyretmeye yeniden katlanmak zorunda kaldık.

Aslında olması gereken yani temel soruna inmenin zamanı geldi de geçiyor bile…

Biz bunu yıllardır söylemeden bıkmadık. Adeta dilimizde tüy bitti. Milyon Euroların döndüğü bu futbol pazarında halan çağdışı bir anlayışla kulüplerin yönetilmek zorunda bırakılması kimse inkar etmesin devletimizin büyük bir ayıbı.

Hala kanarya sevenler derneği ile futbol kulüplerinin aynı yasayla yönetiliyor.

Yani Kanarya Sevenler Derneği'nin 5-10 bin liralık bütçesi ile 50 milyondan başlayarak birkaç milyar liralara ulaşan futbol kulüplerini yöneten yöneticiler aynı kefeye konuluyor.

Kulüpleri babaların çiftliği gibi yöneten, 100 milyonlarca liralık borca sokarak, genel kurullarda 50-100 kişilik bir grup tarafından ibra edilerek, hiçbir sorumluluğu olmadan ellerini kollarını sallayarak çekip gitmeleri kimin ayıbıdır.

Yıllardır yazıp çiziyoruz… Bu böyle gitmez… Kulübü yönetmeye talip olan başkan ve icra kurullarındaki yöneticilerin mutlaka ve mutlaka yaptıkları harcamalardan sorumlu tutulmaları farzdır.

Yoksa asırlık çınarlar da başta olmak üzere tüm futbol kulüplerimiz, içi çürüyerek yok olmaya mahkum olur. Her başarısızlıktan sonra kendilerinin üye yaptırdıkları, aidatlarını ödedikleri genel kurul delegelerince rahatlıkla ibra edilerek, haklarında hiçbir yasal tahkikat yapmalarına gerek kalmadan vicdanları rahat bir şekilde(!) arkalarına bakmadan kaçıp giden yöneticilerden hesap sorulmadıkça bu iş düzelmez.

Bakın Ankaragücü, yıllar önce mahkeme kararıyla sonlandırılan Ahmet Gökçek yönetiminden sonra sokulduğu borç yükünün altından hala kurtulamıyor. Gelen her yönetim transfer tahtası kapandı mı kapanmadı mı hesapları içinde sezona başlıyor, kadrosunu kuramıyor, istediği teknik kadroyla da çalışamıyor neden çünkü kulüp gırtlağına kadar borca sokulmuş, kasasında fareler cirit atıyor. Her başkan kentin zengin iş insanlarından belediyelerden, valiliklerden adeta para dileniyor, yönetimini para vermeyi taahhüt eden isimlerden oluşturuyor. Tabi ki bunlar borç hanesine yazılıyor ve olan da yine kulübe oluyor.

Gençlerbirliği de bu dönem tıpkı hemşehrisi ile aynı kaderi paylaşmak durumunda bırakılıyor. Hem de 'Kim tarafından'; 40 yıl kulübü yoktan var eden, Maltepe'deki (Koç Yurdunun içindeki yer) denizaltından kurtararak, mükemmel tesislere kavuşturan, alt yapıya verdiği önemle genç yetenekleri yetiştirerek 4 büyüklere satarak kulübün kasasına para istifleyen, ancak ölümün uzaklaştırabildiği İlhan Cavcav gibi bir adamın oğlu tarafından. Hem borçsuz- harçsız, üstelik kasasında70-80 milyon lira hem de mükemmel bir alt yapıyla bırakılmasına rağmen. Ne oldu, son 4 yılda takım 2 kez küme düşürüldü. Kendi yağında kavrulmak yerine ne idüğü belirsiz (futbol açısından) yabancı futbolcu cennetine dönüştürülen, kasasındaki paralar çarçur edildiği gibi 130 milyon lirayı bulan hatta aşacağı tahmin edilen (Ben demiyorum yeni başkan Niyazi Akdaş söylüyor) bir borçla bırakılıp gidiliyor.

Hesap soran çıkar mı? Olur mu hiç… Yasalar- yönetmelikler buna olanak tanımıyor. Devlet hesap sormuyor, daha doğrusu soramıyor çünkü bunu engelleyecek yasa taslağı, kendilerine danışılan yöneticiler engeli aşılamadığı için bir türlü çıkamıyor. Buna herkes şahit, kaç Spor Bakanı çıkarmak için söz verdi, kulüpler yasasını çıkaramadan kendisi değişti.

Devletimiz bu ayıbı temizlemeden, anlaşılan biz bu filmi daha çok seyrederiz…