Süper Lig ve 1. Ligde Başkent'i temsil eden 3 takımımız var. Bunları liglerine göre de tasnifi yapabiliriz, başka özelliklerine göre örneğin yaş durumlarına, varlık durumlarına hatta taraftarlarına göre de ayrı ayrı değerlendirebiliriz.

Belki biraz erken değil mi diyenler çıkabilir ama felaket tellallığı yapmayayım ama bu 3 ekibin de durumu hiç sağlıklı değil.

Bulundukları lig durumuna göre sıralama yaparsak Süper Lig temsilcimiz Ankaragücü'nü ilk planda ele elmamız gerekir. Aslında 112 yılını geçmişinde, tam 51 sezon bu ligde mücadele etmiş, 5 kez final oynadığı Türkiye Kupasını 2 kez müzesine götürmüş bu kulübümüz, bazı kötü niyetli kişilerce (Onların kim olduğunu herkes biliyor) bile bile borç batağına sokularak tarihinin en karanlık dönemine sokulmuştu. Nihayet tüm zorlukları aşarak geçen yıl şampiyon olarak yeniden hak ettiği yere döndü. Bu camianın ne kadar köklü olduğunun bir göstergesi… Bütün bunlar işin artı tarafları.

Gelelim eksi taraflarına; daha geçen sezon bitmeden, haftalar öncesi terfi edeceği ortadayken, yani yeni sezon planlaması yapacak bol bol vakit varken, dar zamana sıkıştırılmış 16 transfer yapıldı, Başkan-Teknik Direktör ve Sportif Direktör üçlüsü tarafından… Bu açıdan Süper Ligde en çok transfer yapan kulüpler arasında ilk sırayı aldı. İlk haftaki Konya maçında ilk 45 dakikada sergilenen futbol ile taraftarın gözü boyandı, herkeste bir umut ışığı belirdi. Ne var ki Gaziantep maçı, tehlike sinyallerini verdi. 3. Haftayı bay geçirmekle belki de uyum açısından birkaç sorun çözümlenir diye beklenirken, kendisi gibi kötü bir başlangıç yapan Karagümrük karşısında alınan hezimet (ki bu sadece skor bağlamında değil, ortaya konulan futbol açısında da öyleydi) Ankaragücü'nde bir tufan kopmasına neden oldu. Sorumlu 3'lüden biri maç sonu istifa etti, kimilerine göre de talimatla ettirildi. 3 maçta atılan 1 gole (ki oda rakip futbolcunun hediyesi oldu) karşın yenilen 5 gol ve 1 puanla 18.sırada yer aldı.

Şimdi günümüzün başarılı genç direktörlerinden Ömer Erdoğan ile anlaşıldı. Bu hocanın da en az 5-6 futbolcu istemiyle görevi kabul ettiği söyleniyor ki bunda çok haklı… Evet bunlar futbolun içinde her zaman yaşanabilecek olaylar. İşler kötüye gittiği zaman bir kurban verilir. Bunca futbolcu gönderilemeyeceğine göre en kolayı seçilir ve çoğunlukla teknik adam olur. Yeni gelen de başına aynı durum gelmesin diye işi sıkı tutar, ömrü kısa olmasın diye, eksik bulduğu mevkilere futbolcu ister ve sözleşmedeki parayı da yüksek tutar ki aldığı riske değsin diye düşünür.

Bunlar olağan da olmayan ne? Olmayan Ankaragücü'nün transferlere ne kadar harcandığı, kulübün borcunun ne kadar olduğunun bilinmemesi… Başkan Faruk Koca ile seçim yarışına giren başkan adayı Metin Akyüz bile merak etti ve sosyal medya hesabından bunun açıklanmasını istedi.

Sarı-lacivertli camiada, sportif direktörün yaptığı transferlerin de perde arkası pek yakında bir bir ortaya çıkacağı aşikar. Hangi futbolcuya ne kadar ödenmiş, hangi menajerler işin içinde, onlara ne kadar komisyon verilmiş… Hepsi aynı menajerlik şirketinden mi geçmiş falan filan…

Bu işin kurtarırı yok mu? Elbette ki var… Ömer Erdoğan'ın istedikleri 8 Eylül'e kadar transfer edilir, bunlar kadroya adapte olur, içerdeki Beşiktaş, deplasmandaki Alanya maçları en az hasarla kapatılır ve Sivas mücadelesi taraftar desteğiyle kazanılırsa işte tüm bu yazdıklarımız kötü senaryolar tarihe gömülür.

Gelelim 99 yaşındaki koca çınar Gençlerbirliği'ne…

Elindeki mütevazi ama tüm gücünü ortaya koyan gençlerle, Metin Diyadin nereye kadar işi götürecek diye merak ediyoruz… Altınordu ile 3-3 berabere kalan, Boluspor'u deplasmanda 2-1 yenen, takviye edilmiş güçlü kadrosuyla Pendik önünde ilk yarıyı önde kapayan, ancak konuk ekibin 2.yarıdaki oyuncu hamlelerine cevap veremeyen ve 5 dakika içinde 2 gole boğun eğen gençlere ve hocaları Metin Diyadin'e kimsenin söyleyecek lafı olamaz.

Gençlerbirliği'nin evladı konumunda olan para-pul hesabı yapmadan gençlerle varını yoğunu ortaya koyan bu fedakar adama kim ne diyebilir ki…

Kulübe olan sevgisi dışında camiadaki büyüklerin de baskısıyla ayrılamayan Diyadin Hocanın her maç sonrası takımıyla ilgili bazı şeyleri tekrar tekrar söylemekten adeta dilinde tüy bitti. Artık bir maç sonu konuşması klasiği haline gelen sözleri biz ezberledik, yine de tekrar edelim:

'Gençlerbirliği camiasına sesleniyorum. Transfer yasağının bir an önce kaldırılması gerekiyor. Önde gelenlerin bir araya gelmesi lazım. Bu çocuklar ve bizler, kulüp forması adına her şeyimizi ortaya koyuyoruz. Onlara destek verecek oyuncuların kadroya katılmaları gerek.'

Nitekim Bolu maçında tecrübeli stoperi Gökhan Gül'ün çift sarıdan cezalı duruma düşmesi, takımın 33 yaşındaki en tecrübeli oyuncusu, kaptanı, Diyadin'in saha içindeki yardımcısı Muhammed Bayır'ın kaburga kemiğinin kırılması sonucu 2 ay futbol oynayamayacak olması, zaten az sayıdaki kadroyu adeta delik deşik ederek, Metin Diyadin'in feryatlarında haksız olmadığını gösteriyor.

Ey Cumhuriyetimizle yaşıt Gençlerbirliği'nin akil insanları, önde gelenleri çıkın ortaya da bu mazisi başarılarla dolu köklü kulübe sahip çıkın. Nerede rahmet ve saygı ile andığımız Ayhan Sümerler, Ekrem Üstündağlar, Atilla Aytekler… Yaşasalardı kulübü bu durumlara düşürenler acaba ortalıkta böyle rahat gezebilir miydi?