Konuya ilişkin son yazımızda psikiyatri konusuna değinirken, Freud'un görüşlerine değinmiştik... Freud o dönem başlangıç halinde olan psikolojik araştırmaları organik kökenlerinden kopararak ruhsal sorunları çocukluk anıları ve cinsel zorlanımlara bağlamış, 'yüceltme' kuramıyla da boşaltılamayan cinsel enerjinin kültürel faaliyetler aracılığıyla yüceltilmesi gerektiği sonucuna varmıştı...

Bu durum sonucunda psikiyatri bir tür 'anı dedektifliği' ya da 'günah çıkarıcılık' haline gelirken, psikiyatristler de hastalıkları tedavi etmekten çok bir tür 'düzen bekçiliği' yapmak zorunda kalmıştı...

Bu konuda bizzat Freud 'Suçlu ile histerik arasında benzerliğin altını çizmek zorundayım' demiş ve kendisini dostu olan yazar Conan Doyle'un yarattığı ünlü dedektif Sherlock Holmes'a benzeterek, 'çöp yığınından gizli ve örtülü şeyleri bulup çıkarma' konusundaki becerisiyle övünmüştür.

***

Ne var ki, dedektiflik ile doktorluk arasında benzerlik kurmak çok büyük sakıncalar taşır... Kendisi de bir psikiyatr olan, ancak meslekte tanık olduğu sahtecilik ve bozukluklar karşısında isyan ederek 'Yalanlar Bilimi Psikiyatri' adıyla bir kitap yayınlayan Thomas Szasz, bu konuda şunları yazmaktadır:

'Analistin (psikanalist) çabalarını bir dedektifin işiyle karşılaştırmak analist için ahlaksal intihardır. Dedektifin işi suçluya yardım etmek değil, zarar vermektir... Bu noktada Freud'un psikiyatrın geleneksel rolünü, yani toplumu 'tehlikeli deliler'den koruma rolünü benimsemeye ne kadar hazır olduğunu görürüz.'

Szasz, devamla, ortaya çıkan bu durumu materyalist tıp eğitiminin bir eliyle verdiğini psikiyatrinin diğer eliyle alması olarak nitelemekte ve ortaya çıkan tabloyu şöyle özetlemektedir:

'Hakiki hastalıklar ile sahte olanlar, hastalıklar ile hastalık olmayanlar arasındaki sınır ihlal edildi. Olaylar ile edimler arasındaki, bedenler tarafından üretilen maddi nesneler ile kişiler tarafından üretilen maddi olmayan zihin içerikleri (düşünceler, şizofreni) arasındaki farklar resmen ortadan kaldırıldı. Sahte hastalıklara açık çek verilince , terapötik (tedavi edici) devletin temsilcileri aşinası olduğumuz o hastalık enflasyonunu yarattılar. Eşit oranda da, uyuşturucular ve uyuşturucu kullanımı politize hale geldi ve aşina olduğumuz sonuçları doğurdu.'

***

Freud'un doktorluk titrini kullanmaktan kaçınması ve psikiyatri araştırmaları sırasında yardımcılarını çoğunlukla doktor olmayanlar arasından seçmesi, onun yaptığı işin bilimsel tıpla doğrudan ilişkisi olmadığını kendisinin de bildiği, en azından hissettiği izlenimini doğurmaktadır...

Nitekim, 1920 yılında biyoloji, fizyoloji ve nöroloji alanlarında bilimsel gelişmeler hız kazanınca, 'Haz İlkesinin Ötesinde' başlıklı makalesinde bu durumu şöyle itiraf etmek zorunda kalmıştır:

'Biyoloji, gerçekten sınırsız olasılıkların olduğu bir alan. En şaşırtıcı bilgileri bize sunmasını bekleyebiliriz. Yirmi otuz yıl içinde önümüze ne gibi yanıtlar çıkacağını tahmin edemeyiz. .. Öyle ki, bu yanıtlar belki de bizim hipotezlerimizin suni yapılarını yerle bir edecektir.'

***

O günlerden bugünlere psikiyatrinin altını tıp biliminin bulgularıyla doldurmak için büyük çabalar harcandı...

Bu çabaların sonucunda gerçekten maddi tabanı bulunan bir çok hastalık nöroloji, genetik, moleküler biyoloji ve benzer tıp dallarının ilgi alanına aktarıldı...

Sonuçta tüm gelişmelere karşın psikiyatrinin elinde yine spekülatif hipotezler alanı kaldı.

***

Bu durum karşısında psikiyatrist olmasına karşın 'Psikiyatri'nin Ölümü' başlıklı bir kitap yazmış olan E. Fuller Torrey, şunları söylüyor:

'Psikiyatri, eninde sonunda ölecektir; çünkü artık çalışamaz olarak görülmektedir. Tıbbi bir model (olarak psikiyatri) insanın davranış sorunlarına yaklaşırken, çözümden çok şaşkınlık yaratmaktadır... Psikiyatrinin ölümünü olumsuz bir olgu olarak kabul etmek gerekmemektedir; çünkü ölümü gerçek bir davranışçılık biliminin doğmasına olanak sağlamaktadır. Gerçek bir davranışçılık bilimi, psikiyatri oyalandığı sürece varlık gösteremez.'

Bir sonraki yazımızda doğmakta olan 'gerçek davranışçılık bilimi' üzerinde duracağız.

(Devam edecek)