CHP yönetiminin hazırlayıp Abant Kampı'nda milletvekillerine sunduğu, 'Yerel Seçimler 2019 Stratejisi-Yöntem, Hedefler, Öncelikler ve Öneriler' raporunda dile getirilen 'sağın diliyle konuşmak' diye özetlenebilecek görüşlere katılmadığı bilinen iki önemli belediye başkanının tekrar aday olmama konusundaki kararlarını açıklarken genel merkeze yönelttikleri uyarılardan dün söz etmiştik...
Bu görüşler yalnız belediye başkanları tarafından değil partililer tarafından da eleştiriliyor...
Örneğin 25. Ve 26 dönem CHP İstanbul Milletvekili gazeteci Barış Yarkadaş, 'CHP'nin yapması gereken sağın dilini kullanmak değil, insanı öne çıkaran sosyal demokrat siyaseti geri getirmektir. 16 yılın sonunda geldiğimiz noktanın sorumlusu tam da bu sağ siyaset dilidir' sözleriyle bu görüşe karşı çıkıyor ve şu uyarıları yapıyor:
'Yılmaz Büyükerşen Eskişehir'i haftasonları da üniversite kapandığında da yaşayan bir şehir yaptı. İç turizmin en canlı olduğu yer. Esnaf kazanıyor, yerel halk kazanıyor. Öğrenciler yazın şehri boşaltmıyor. İzmir'de Aziz Kocaoğlu her gün çocukların süt içmesini sağladı. FETÖ'cüler o projeyi de engelledi. Bunları yaparsanız vatandaş siz selamün aleyküm mü demişsin, merhaba mı demişsin buna bakmaz'
***
Hiç kuşkusuz, bu yaklaşım bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sonuç getirmeyecek ve eleştiriler güçlenerek devam edecek...
Peki ama ısrarla savunulan bu tür görüşler nereden kaynaklanıyor?..
Bizce asıl üzerinde durulması gereken mesele bu.
***
Öncelikle saptanması gereken bir olgu var...
Sorun yalnızca CHP'nin sorunu değil...
Tüm dünya ölçeğinde sosyal demokrasinin sorunu!
***
Burada sosyal demokrasinin geçmişi ve düşünsel şekillenmesi üzerinde durmaya kalkarsak bir köşe yazısının boyutlarının ötesine geçmemiz gerekir... O nedenle ne demek istediğimizi çok kısa bir şekilde özetlemeye çalışalım:
Geçmişte bir dönem Marksizmi benimsemiş ve sınıf temeline dayalı radikal bir akım oluşturmuş olan sosyal demokrasi, Batılı ülkelerin işçi sınıflarının siyasal ve toplumsal mücadelelerinin bir ürünü olarak doğmuş bir siyasi akımdı...
Ancak bu akım, 'emperyalizm çağı'nda dünyanın büyük bir bölümünü sömürgeleştirerek zenginleşmiş olan kendi egemen sınıflarının 'iç barış' uğruna verdiği bazı tavizler sonucu oluşan 'işçi aristokrasisi'ni temsil eden 'reformcu' bir akıma dönüştü.
***
CHP ise ulusal kurtuluş savaşımızın ateşleri içinde 'milli devrimci' bir parti olarak doğdu...
Ancak daha sonra oluşan tek partili sistemde uzun yıllar 'hükümet etme'nin etkisiyle bir bürokratik bir 'devlet partisi'ne dönüştü...
İşte CHP'nin bugün 'sağın dilini benimseyelim' sloganıyla genellikle muhafazakar görüşler taşıyan toplumun geniş kesiminden uzaklaşmasını sağlayan 'kopuş' buradan kaynaklandı.
***
CHP'nin bu kopukluğu gidermesinin tek bir yolu vardı: yıllarca bürokrasinin temsilcisi olmanın getirdiği hantallığı ve ağırlığı atarak 'fabrika ayarlarına' dönmek...
1960'lı yıllarda Türkiye'de gelişen TİP'in öncülük ettiği 'sol akım'ın da etkisiyle CHP kendini 'Ortanın solu'nun temsilcisi olarak nitelemeye başladığında parti içinde bu yönde bir eğilim doğdu... Geçmişin bürokratik anlayışlarına eleştiriler yönelten genel sekreter Ecevit, bu eğilimin başına geçerek partinin 'ebedi şefi' olarak görülen İsmet İnönü'yü kurultayda yenilgiye uğrattı ve partinin genel başkanı oldu...
Ecevit, başlangıçta o zaman parti içindeki bazı bürokratik unsurların savunduğu gibi 'sağın diliyle konuşmak' yerine toplumsal sorunlara radikal çözümler üreteceği mesajını veren bir yol izledi... 'Toprak işleyenin, su kullananın' gibi sloganlarla CHP'den uzak duran köylüyü kazandı, ABD güdümündeki darbeci eğilimlere karşı çıktı, Kıbrıs'ta ülkenin ve Kıbrıs Türklerinin çıkarlarını savundu, ABD silah ambargosuna karşı direnerek bunun sonucunda cezaevine girmek de dahil bazı bedeller ödedi ve bu politikalar sonucu CHP'nin oyunu 1970'li yıllarda yüzde 45'e kadar çıkararak bazı 'transferler'in de katkısıyla tek başına iktidar olmayı başardı.
(Devam edecek)
CHP''nin dili...(II)
Ertan GÜNÇiNER
Yorumlar