Wolfgang Borchert'i bilir misiniz?
Peki, 'Bu Salı'yı?
Borchert, dünyamıza topu topu yirmi altı yıl konuk olmuş, olabilmiş birisi…
Henüz on sekiz yaşındayken İkinci Dünya Savaşı'na yakalanmış bir Alman genci… Bir insan. Yüreği barıştan yana çarpan bir çığlık…
Yirmi yaşındayken askere alındı. Savaşta yaralanması, difteri, sarılık gibi hastalıklara yakalanması bir yana, yazdığı birkaç mektupda dile getirdiği düşünceleri nedeniyle ölüme mahkûm edildi. Hücreye atıldı. Ölümünü beklerken af edildi. Edildi edilmesne de yeniden askere alındı. Hastalıkları nedeniyle çürüğe çıkarıldı sonra. Ama o uslanmaz bir barış gönüllüsüydü. Bundandır ki, anlattığı bir kaç fıkra nedeniyle yine tıkıldı içeriye. Neyse ki uzun sürmedi içerde tutulması. 1945'te serbest bırakıldı. Ancak savaşın örselediği bedeni ve ruhu, bu kez açlık yıllarının zulmüyle karşı karşıyaydı. Fazla dayanamadı. 1947'de uçuverdi göğe. Bunu biliyordu sanki. Yazmak için topu topu iki yılı olduğunu… Durmadan yazdı. 'Fener, Gece ve Yıldızlar' adlı şiir kitabını yayımlattı. Bir haftada yazdığı 'Kapıların Dışında' oyunu Hamburg Radyosu'nda yayınlanırken bunun tadını çıkaracak durumda değildi. Hastaydı. Son olarak kaleme aldığı 'Bu Salı' kitabını yayımladığını da göremedi, oyununun otuz tiyatroda birden sahnelenmesini de…
Tarih, acılı bir süreç yaşayan, ölen savaş insanlarının üzerinden 'omuz silkerek geçerken', o soğukkanlı olamamıştı. Savaş acılarının belleği oldu.
Ünlü Alman yazarı Heinrich Böll, şöyle der:
'X'de bir meydan savaşının kazanılmış, Y'de bir diğerinin kaybedilmiş olduğunu, A için kazanılıp B için kaybedildiğini saptamak bir tarihçinin işi olabilir. Ama bir ozanın, dolayısıyla Borchert'in gerçeği, kazanılan ya da kaybedilen her iki savaşın da bir kırım (katliam) olduğu, ölüler için çiçeklerin artık açmıyacağı, artık onlar için fırınlarda ekmekler pişirilmiyeceği, rüzgarın onlar için artık esmiyeceği ve ölülerin çocuklarının yetim ve karılarının dul kalacakları ve anne babalarının oğulları için yas tutacakları gerçeğidir.'
Böll, ne güzel özetlemiş. 'Bu Salı'daki sarsıcı öykülerin söylediği tam da budur işte… Genel olarak Borchert'in yazdıklarının söylediği…
***
'Haftada bir salı var.
Yılda elli.
Ve bir sürü savaşta.'
'Bu Salı'yı (*) okuyun demiyorum. Ölmeden önce okunacak kitaplar listeniz varsa, 'Bu Salı' mutlaka olmalı içinde diyorum.
İlk okumamın üzerinden onlarca yıl geçti. Şimdi yeniden okuyorum.
Yeniden anımsama nedenimse…
Kamuran Şipal'i sonsuzluğa yolculamamız.
Çünkü Şipal'di o kitabı Türk okuruyla tanıştıran.
Şipal'in dünyamızı zenginleştiren çevirileri o kadar çok ki… Daha çok Franz Kafka çevirileriyle öne çıkarılsa da Herman Hesse'yi okudum (okuduk) onun çevirisiyle, Rainer Maria Rilke'yi, Heinrich Böll'ü, Ingeborg Bachmann'i, Bertolt Brecht'i, Elias Canetti'yi, Sigmund Freud'u, Günter Grass'ı, Thomas Mann'ı…
Hatta yabancı yazarları Türk okuruyla buluşturmaya bunca emek verirken kendi şiirlerine ve öykülerine biraz haksızlık ettiği bile söylenebilir.
***
Teşekkürler sana Kamuran Şipal, bizi, Almanca bilmeyen Türk okurlarını bunca yazarla buluşturduğun için…
_________________
(*) Wolfgang Borchert, 'Bu Salı', Çeviren: Kamuran Şipal, de Yayınevi, Birinci Baskı: Mayıs 1965, İstanbul.