Bitmek, tükenmek bilmeyen bir tartışmadır;

Ankara mı İstanbul mu?

Amigoluk işgüzarlığını bir yana bırakıp, tarafsız bir bakışla kıyaslama yapmak da kök salmış bu tartışmayı sonlandırmaya yetmez.

Bence, söz konusu soruya yanıt aramak yerine, iki kentin eksikleri üzerinde durmak, bunların giderilmesi için yapılması gerekenleri vurgulamak çok daha doğru olur.

Aksi durum ne ''Ankara'nın en çok İstanbul'a dönüşünü sevdiğini'' söyleyen İstanbul sevdalılarının, ne de ''Ankara'nın gürültüden, karmaşadan uzak sakin halinin bile yeterli olduğunu'' savunan Başkent halkının haklı olduğunu gösterir.

Biri Başkent, Ötekisi Avrupa'ya açılan kapı…

İkisi de pek çok uygarlığın beşiği olmuş…

İkisi de ülkenin gözdeleri…

Ama ikisinin de eksikleri var.

İkisi de olması gereken yerde değil.

''Ankara mı, İstanbul mu?'' gereksizliğini bırakıp, eksikleri görmek, bunların giderilmesine yoğunlaşmak lazım.

En iyisi İstanbul'un sorunlarını, İstanbul'da yaşayanlara bırakıp, projektörleri Ankara'nın eksikleri üzerine çevirmek.

Doğrusunu söylemek gerekirse Ankara halkı, kentin bulunduğu nokta konusunda biraz buruk.

Bir zamanlar pek meşhur olan ''Avrupa Kenti'' yakıştırmalarını, mevcut duruma bakınca ciddiye almak pek mümkün olmuyor.

Her şeyden önce yayalar ile motorlu taşıtlar, olması gereken öncelik sırlamasında yer değiştirmişler.

Yaya hakları kağıt üzerinde kalmış.

Trafikte hegemonya araçlarda.

Yayalar, üvey evlat gibi.

İtilmiş. Yaşam alanları daraltılmış.

Onlar, kentin en işlek merkezlerinde otobana dönmüş cadde ve sokaklarda karşıdan karşıya geçmek için uzun süre beklerken, çoğu semtlerde kaldırımların bile motorlu araçlar tarafından işgal edilmesi bilinen bir gerçek.

Cadde ve sokakları kevgire çeviren, elektrik, su, doğalgaz hattı yenileme ya da arıza çalışmaları da ayrı bir sorun.

Sorumlu kuruluşlar arasındaki koordinasyonsuzluk nedeniyle geçmişte ''Onarım'' ya da ''Yenileme'' adı altında aynı noktanın belirli aralıklarla kazma-küreğin hışmına uğradığına az mı tanık tanık olmuştur Ankara'da yaşayanlar.

Kaldırımları yıpranmış, kevgire dönmüş haliyle gizli birer tuzağı andıran cadde ve bulvarlarında az mı çile çekmiştir yıllarca…

Eksikler saymakla bitmez…

Yanlışlar da…

İstanbul mu, Ankara mı?

Bırakalım bunları…

Boş tartışmalarla Avrupa kenti olunmuyor…

Aksi tutum, zaman kaybından öte bir anlam taşımıyor.